Afedersiniz, efendim. Majesteleri daha sık yıkanırsa, bu kadar sert ovmak zorunda kalmam. | Open Subtitles | أنا لا يجب أن أَفرك صعب إذا فخامتك تستحم في أغلب الأحيان أكثر |
Sadece kanalizasyon işçileri ve o kadar da sık sık gelmezler. | Open Subtitles | لا، فقط عمّال مياه الصرف الصحي، أحيانا وليس في أغلب الأحيان |
Anneler ya savaşır, ya da çoğu zaman olduğu gibi vazgeçer. | Open Subtitles | الأمهات يجب أن يقاتلن, او كما في أغلب الأحيان, ببساطة يرحلن |
Hafta sonları Amelie, genellikle Doğu Garından trene binerek babasını ziyarete gider. | Open Subtitles | في عطل نهاية إسبوع تأخذ أميلي في أغلب الأحيان القطار لرؤية أبيها |
Yeni Zellanda pervane-kurt sineği genelde kurbanlarını açık yara veya kesiklerinden içeri tünel kazarak sadece bir kaç saniyede öldürürler. | Open Subtitles | مع ذلك نيوزيلندا ذبابة دودة برغي يقتل ضحاياه في أغلب الأحيان في لحظات مجرّد بالإختباء إلى جرح أو قطع مفتوح. |
- İnsanın üreme sistemi karışıktır, ve çoğunlukla tahmin edilebilir olmaz. | Open Subtitles | جهاز الإنسان التناسلي يُعدّ نظام معقّد جداً ومتقّلب في أغلب الأحيان |
sık sık org çalıyorum. Geçen ay bir müzik dinletim vardı. | Open Subtitles | أعزف الأرغن في أغلب الأحيان الشهر الماضي كان عندي حفلة موسيقية |
Umarım oraya kitler ve anahtarı atarlar! Benimle daha sık konuşmalıydın! | Open Subtitles | يجب عليك ان تتحدث معي في أغلب الأحيان أكثر مما تعمل |
Farkında değil misin? Bu sık sık başına gelen bir şey değildir. | Open Subtitles | أنتَ لم تدرك ان هذا جيداً هذا لا يحدث في أغلب الأحيان |
Belki birbirinizi daha sık görmüş olsaydınız birbirinizi daha iyi tanırdınız. | Open Subtitles | لَرُبَّمَا إذا أنت وجِل رَأى بعضهم البعض في أغلب الأحيان أكثر، |
Vaaz vermek ve kutsamak için bölgemizdeki köylere sık sık gider. | Open Subtitles | يسافر أغلب الأحيان إلى القرى داخل مقاطعتنا لقراءة القداس وتقديم القرابين |
Ancak çoğu zaman, bir sakız, bir çakı ve gülümsemeye ihtiyacın olacak. | Open Subtitles | لكن فى أغلب الأحيان كل ما تحتاجه خله أسنان ومدية صغيرة وأبتسامة. |
Bu nedenle çoğu kez ilk geleni kabul ederler. | TED | بحيث تأخذ أول واحد التي تأتي جنبا إلى جنب، في أغلب الأحيان. |
çoğu zaman yanlış şeyler yapıyor, ama sonuç iyi oluyor. | Open Subtitles | انها في أغلب الأحيان تعمل أشياءا خاطئة لكنها يبدو دائما أنها تقصد الصواب |
Hafta sonları Amelie, genellikle Doğu Garından trene binerek babasını ziyarete gider. | Open Subtitles | في عطل نهاية إسبوع تأخذ أميلي في أغلب الأحيان القطار لرؤية أبيها |
Ve bu olduğunda, biz genellikle eskiden olduğumuz o küçücük parçaya tutunmaya çalışırız. | Open Subtitles | عندما يحدث ذلك، نحاول أغلب الأحيان التشبت ولو بشيء قليل مما كنا عليه |
Burada getir-götür işlerine bakan çocuk oldukça çekici ama parmakları genelde mürekkepli oluyor. | Open Subtitles | حَسناً، ولد نسختنا جداً ضَرْب، لَكنَّه عِنْدَهُ حبرُ في أغلب الأحيان على أصابعِه. |
Kadını suistimal ve ihmalle evden kaçıran adamın genelde ona ihtiyacı vardır ama. | Open Subtitles | لكن أغلب الأحيان نفس الشخص الذي دفعها للهروب بالإساءة والتجاهل يحتاج إلى عودتها |
Onlar orada 7/24 gizlilik içinde dinler ve çoğunlukla tavsiye vermezler. | TED | على مدار الساعة، يستمعون بسرية و في أغلب الأحيان لا يسدون أي نصيحة |
Demek istediğim, çok uzun süredir savaştığımız ve çoğunlukla savaşı kaybettiğimiz bu hastalık hakkında söylenen inanılmaz cesur şeyler. | TED | أقصد أن ذلك شيء جريء لقوله عن مرضٍ كنا نحاربه لفترة طويلة وفي أغلب الأحيان نخسر المعركة أمامه. |
Bu avcılar, avların Sıklıkla bir araya geldiği okyanus akıntıları arasında mekik dokuyor. | Open Subtitles | هؤلاء الصيّادين يجوبون الحدود بين تيارات المحيط حيث تتجمّع فريستهم في أغلب الأحيان. |
Ben de seni seviyorum. Yolculuk esnasında hep seni düşündüm. | Open Subtitles | أنا أحبّك، أثناء الرحلة في أغلب الأحيان كنت أفكر فيكِ |
Kendisini sıkça sessiz odaya attırır muhtemelen onu pek sık görmeyeceksin. | Open Subtitles | يعزل نفسه في غرفة هادئة في أغلب الأحيان أنتي لن ترى الكثير منه |
Devriyeler, bu alandan dün gece ne sıklıkta geçti? | Open Subtitles | في أغلب الأحيان كم تستغرق دوريتك لتمري على هذا المكان؟ |