Demek istediğim, kendini öldürmek yerine acısını mükemmel bir şey yaratmak için kullandı. | Open Subtitles | المقصد هو أنه بدلا من أن يقتل نفسه استغل ألمه ليصنع شيء جميل |
"Ne yaptığımı biliyorum, her şeyin cevabına sahibim." diye düşünmek yerine "Bilmiyorum. Daha fazla öğrenmek istiyorum ve yardımına ihtiyacım var." | TED | علمتني أنه بدلا من التصرف كأنني أعرف ما أفعله أو كأن لدي كل الإجابات، إنه من القول الجيد، "أنا لا أعرف. |
Bir kutu içindeki bir kedi yerine, iki ayrı kutuda birer kedimiz olsun. | TED | لنفترض أنه بدلا من أن توجد قطة واحدة في الصندوق، أصبح لدينا قطتان في صندوقين مختلفين. |
Böylece parlak bir fikir geldi aklımıza: insanları 10-15 kilometre yürüterek doktorlara götürmek yerine, doktorları bu kişilere götürmeliydi. | TED | وصلنا إلى فكرة ذكية الا وهي أنه بدلا من جعل الناس يمشون 10 إلى 15 كلم ليروا الأطباء، يمكننا أن نأخذ الأطباء إليهم. |
Su çekmek yerine, hayat çekiyorum. | Open Subtitles | ماعدا أنه بدلا من إمتصاص المياه فأنا أمتص الحياه |
Benim düşüncem, 400.000 düzensiz adam yerine toplamda 150.000 kişiden oluşan seçkin birlikler üzerine yoğunlaşalım. | Open Subtitles | الآن، تفكيري أنه بدلا من 400.000رجل مهمل نركز على قوات من النخبة تصل إلى حوالي 150.000 |
Şarkı seçmek yerine, hepimiz teker teker Glee kulübündeki sevdiğimiz şeyler hakkında konuşabilir miyiz? | Open Subtitles | هل تعتقد أنه بدلا من ترشيح الأغاني نستطيع أن نذهب جميعا في أرجاء الغرفة و نتحدث حول الأشياء التي أحببناها |
Hamburger gibi ama et yerine, | Open Subtitles | إنه يشبه البرغر باستثناء أنه بدلا عن الجزء المتعلق بالبرغر |
Ryder'a göz kulak olmak yerine babasını aramakla meşguldün. | Open Subtitles | أنه بدلا من أن ترعى رايدر, كنت مشغولا فى البحث عن والده |
Ama süt yerine Doğu'dan gelen benzin var. | Open Subtitles | إلا أنه بدلا من الحليب.. تقدم الوقود الذي يأتي من الشرق |
Marcus Aurelius'un ortaya koyduğu sorun kendinden öncekiler gibi mizacı ve yetiştiriliş tarzıyla göreve uyan kişiyi imparatorluk için eğitip ardından onu imparator yapmak yerine başa oğlunun geçmesini istemeseydi. | Open Subtitles | المشكلة التي جلبها ماركوس اوريليوس هي أنه بدلا من يحذو حذو اسلافه و يبني شخصا كفؤا |
Bu deneyimden sonra, bir gönüllü işe gidiş geliş yolunu değiştirdi böylece bu muhitten kaçınmak yerine onun içinden yürüyor ve yoldaki tanıdık simalara gülümsüyor veya onlarla göz teması kuruyor. | TED | بعد هذه التجربة، أحد المتطوعين غير طريقه إلى العمل حيث أنه بدلا من تجنب الحي فإنه يسير خلاله مبتسما أو صانعا تواصل بالأعين مع الوجوه المألوفة |
Bu da insanda doğasından gelen bir adalet duygusu olması yerine farkında olsak da olmasak da bir şekilde ekonomik işlemlerimizin sosyal kurumlar tarafından belirlenebileceğini gösteriyor. | TED | مما يشير إلى أنه بدلا من أن يكون هناك شعور فطري بالعدالة، فإنّه بطريقة أو بأخرى فأنّ أساس معاملاتنا الإقتصاديّة يمكن أن يتأثر بمؤسساتنا الاجتماعية -- إذا كنا نعرف ذلك أم لا. |
Kaynaklarımın söylediğine göre, bir çeşit karınca çiftliğini yönetiyormuşsunuz tabii karıncalar yerine insanlar üzerinde çalıştığınızı ve oranın bir laboratuvar olduğunu saymazsak. | Open Subtitles | مصادري تخبرني أن تدير نوعاً من مزرعة نمل ماعدا أنه بدلا من النمل، يوجد بشر وبدلا من المزرعة، يوجد مختبر ! |