Moneypenny, biliyorsun ki senden başka kimse olmadı ve olmayacak. | Open Subtitles | منىبينى أنتِ تعرفين أنه لم ولن يكون هناك أحد غيرك |
Anladım ki başka hiç bir kadın senin bana hissettirdiklerini... hissettiremedi, hissettiremez. | Open Subtitles | أدركتُ أنه لم تحرك مشاعري امرأة أخرى وحتى الآن كما تحركينها أنت |
onun durumunda, hayatını kurtarmak için yapabileceğim bir şey olmadığını biliyordum, | TED | كنت أعلم أنه لم يكن هناك ما يمكن فعله لإنقاذ حياتها. |
İşte bu noktada alevler son kez ses çıkarır ve orada hiç olmamışlar gibi bir duman eşliğinde kaybolurlar. | TED | فيعطي هذا اللهيب الملتوي همسه الأخير ويختفي مع خيوط الدخان كما لو أنه لم يكن هناك نارًا على الإطلاق. |
Bak, o hiç kimseye ödeme yapmadı, bunun doğru şey olduğunu düşünüyor. | Open Subtitles | ما أقصده أنه لم يدفع مالاً لأحد ويظن أنه يحقّ له ذلك |
Demek ki onun masum olduğuna dair bir şeyler biliyorsun. | Open Subtitles | هذا يعني أن لديك دلائل أكثر على أنه لم يرتكبها |
Gösterisine o kadar konsantre olmuş ki onu farketmiş görünmüyor. | Open Subtitles | لكنه يركز جيداً على عرضه حيث يبدو أنه لم يلاحظها. |
Suç mahalinin yakınında bile değildi, nasıl bir tanık olabilir ki? | Open Subtitles | أنه لم يكن بالقرب من مسرح الجريمة أى نوع من الشهود.. |
Kolay olmadığını da biliyorum. Ama en azından çocuklar var. | Open Subtitles | أعرف أنه لم يكن سهلاً لكن على الأقل لديك الطفلان |
Ortada bir bebek olmadığını gördüğü an beni yere fırlattı. | Open Subtitles | عندما رأى أنه لم يكن هناك طفل رماني على الأرض |
Kesinlikle sen, her şeyi hatırlayan adam onun bir rüya olmadığını biliyorsun. | Open Subtitles | بالتأكيد أنت، يا من تتذكّر كل شيء، تعلم أنه لم يكن حلمًا |
Ama şunu kabul etmem lazım: Bana hiç yalan söylemedi. | Open Subtitles | لكني أشهد له بأمر واحد، أنه لم يكذب عليّ أبداّ |
Ben de hiç iş kalmadığını düşünüyorsun, öyle değil mi? | Open Subtitles | أنت حقاً لا تظن أنه لم أعد بقوتى أليس كذلك؟ |
Ishbal halkı yok edilmişti , ve çok az kurtulan olduğunu olduğunu duydum. | Open Subtitles | شـعـب إشــبـال أُبـيـدوا عن بكرة أبيـهم وسمـعـت أنه لم يبق منـهم إلا الـقـلـيل |
Sorun sadece malzemedeydi, o zamanlar mekanik anlamda bu Daha zordu, bunun basit nedeni de malzemelerin elverişli olmamasıydı. | TED | المشكلة أنه من الناحية العملية الميكانيكية كان ذلك صعباً في الماضي للسبب البسيط أنه لم تتواجد الوسائل لفعل ذلك |
Julio ne hissettiğini bilmiyordu. Bildiği tek şey bunun öfke olmadığı idi. | Open Subtitles | خوليو لم يعلم بماذا شعر هو يعلم فقط أنه لم يكن غضب |
O kadar da kötü değildi. Sen onu benim kadar tanımadın. | Open Subtitles | أنه لم يكن بهذا السوء أنت لم تعرفه كما أعرفه أنا |
Çok kızgın olduğunuz tek bir an bile mi yok? | Open Subtitles | أتعنين أنه لم تمر لحظة عليكِ كنت فيها غاضبة جدا؟ |
hiçbir yönetmenin ona rolünü bu kadar çabuk ifade edemediğini söyledi. | Open Subtitles | أخبرتني أنه لم يسبق لمخرج أن أشركها في دور بهذه السرعة |
Demek istediğim, seni kovmamış olması beni gerçekten çok şaşırttı. | Open Subtitles | أنا أقصد بأنني مندهش حقا من أنه لم يطردك بعد |
Yani, artık kendisine saygısı olan hiçbir üniversite öğrencisi ev telefonu kullanmıyor. | TED | أعني، أنه لم يعد اي طالب كلية محترم يملك خدمة هاتف منزلي |
Tuhaf olansa, yüzü dışında başka bir yerinde akım izi olmaması. | Open Subtitles | الشيء المضحك هو أنه لم يكن هناك إشارة للبرق باستثناء وجهها. |