| Kanını almak için ikna etmeye çalışıyoruz ama zorla alamayız. | Open Subtitles | سنحاول ثانيةً إقناعه على سحب الدم لكن لا يمكن إجباره |
| Damarlara ancak zorla hava sokulabilir. | Open Subtitles | الطريقة الوحيدة لإدخال هواء في عروقك هو إجباره للدخول |
| Daha beni aramadı. Seninle buluşması için onu zorlayamam. | Open Subtitles | لم يعاود الاتصال بي بعد لا يمكنني إجباره على لقائك |
| Kış aylarında bir gece bekçisini ısınmak için çöp yakmaya zorlamak yerine bir bekçiyi sıcak tutmak ne kadar sürer? | TED | كم يُكلّف أن نُحافظ على إحساس حارسٍ ليليٍّ بالدفء بدلاً من إجباره على حرق القمامة ليتدفأ بنارها في الشتاء؟ |
| Ama onu istediğimiz tedaviyi uygulamaya zorlayabiliriz. | Open Subtitles | لكننا نستطيع إجباره على العلاج كما نريد. |
| Bu noktada, Albay'ı olduğu kişi yapan her inanç ve düşünceyle yüz yüze geldi, kendisini bu kurallara göre yargılamaya zorlandı. | Open Subtitles | و عند تلك اللحظة، عليه أن يواجه كل فكرة و كل عقيدة تمثل الكولنيل أونيل و قد تم إجباره على الحكم على نفسه من هذا المنطلق |
| Gerçek uyumluluk zorla ayarlanamazdı. | Open Subtitles | التجاذب الحقيقي لا يتم إجباره أو التلاعب به |
| Kendisinin mahkemeye zorla getirilmesini ya da savunma avukatının hile sebebiyle kınanmasını talep ediyoruz, Sayın Hâkim. | Open Subtitles | نطلب من حضرتك إجباره على المثول أمام المحكمة |
| Ne var ki bu hafta Reggie zorla öğle yemeğine götürüldü. | Open Subtitles | و لكن هذا الأسبوع تم إجباره على تناول الغداء |
| Ona kırgın olduğunu biliyorum ama sana tacı vermesini zorla sağlayamazsın. | Open Subtitles | أدري أن بينكما خصامًا، لكن لا يمكنك إجباره على النزول عن العرش لك. |
| zorla orada çalışmasını doğru bulmuyorum. | Open Subtitles | لا أعتقد ُ أنّ من الصائب إجباره على العمل هُناك. |
| Hakem bey, itiraf metnini okurken zorla imzalatıldığını unutmayın. | Open Subtitles | سيدي الحكم, اثناء قرائتك ذلك من فضلك تذكر انه تم إجباره على توقيع الاعتراف |
| Onu ikna edemeyeceğini sen de biliyorsun! | Open Subtitles | لن يمكنك إجباره على العودة و أنت تعرف هذا |
| Onu ikna edemeyeceğini sen de biliyorsun! | Open Subtitles | لن يمكنك إجباره على العودة و أنت تعرف هذا |
| Adamı nasıl ikna ettiniz? | Open Subtitles | كيف تمكنتما من إجباره على الإعتراف؟ |
| Ama istemiyorsa onu zorlayamam. | Open Subtitles | لكن اذا لايريد قضاء الوقت معك لايمكنني إجباره |
| - Benimle konuşması için onu zorlayamam. | Open Subtitles | و لست بطبيبته النفسية لا يُمكنني إجباره على الحديث |
| Kocayı boşanmaya zorlayamam. | Open Subtitles | لا أستطيعُ إجباره على تطليقها |
| Bu senin onu ruhlar alemine dönmeye zorlamak için tek çaren. | Open Subtitles | إنّها الطريقة الوحيدة التي بها يُمكنك إجباره على الرجوع إلى عالمِ الأرواح. |
| - Mahkeme önünde tanıklık yapması için onu zorlamak boşunaydı. | Open Subtitles | كان يحاول بلا جدوى إجباره... . للإدلاء بشهادته أمام هيئة المحلفين الكبرى |
| Ve onu yakalarsak Lobos'a karşı tanıklık etmesi için zorlayabiliriz. | Open Subtitles | ونستطيع إجباره على الشهادة ضد لوبوس إذا جعلناه يتوسل من أجل حقوقه ، حسناً ؟ |
| Ama emekli olmaya zorlayabiliriz. | Open Subtitles | لكن يمكننا إجباره على التقاعد. |
| Ama, Almanya'ı terketmeye zorlandı ve Çin'de öldü. | Open Subtitles | سفير ووزير خارجية تم إجباره على الهروب والموت في الصين فقط بسبب أن جدي، |