| Tabii annemden ayrı kalmak zor geliyordu ama çalışmak zorundaydı. | Open Subtitles | بالطبع كان صعب جداً كوني أنفصلت عن أمي إضطرت للعمل |
| O da bana yalancı derdi. Demek zorundaydı. | Open Subtitles | لقد لقبتني بالكاذبة أيضاً لقد إضطرت لذلك |
| Düzenlediği oyunlar için başka birisini sorumlu tutmak zorundaydı. | Open Subtitles | إضطرت لأن تجعل شخص آخر مسئولاً عن خداعها |
| Ancak hükümet çekilmek zorunda kaldı. | Open Subtitles | و على الرغم أن الحكومه إضطرت للإستقاله بعد المحاكمه |
| Jenna dil koruyucumu takmak zorunda kaldı. | Open Subtitles | إضطرت إلى أن تضع على الجهاز الذي يمسك لساني |
| Ama öğrenmek zorundaydı. | Open Subtitles | لكن إضطرت لأن تعرف |
| Tabi, evet, yapmak zorundaydı. | Open Subtitles | نعم، حسناً، لقد إضطرت لذلك |
| Gitmek zorundaydı. | Open Subtitles | إضطرت للمغادرة |
| Gönderdiğin şampanya için annem imza atmak zorunda kaldı, bu da okula gelmediğimi ona kanıtladı. | Open Subtitles | لقد إضطرت والدتي لإمضاء وصل إستلام قارورة الشراب التي أرسلتها لي مما نبهها أن مكاني لم يكن هناك |
| Birdenbire, tamamen yabancı birilerine karşı çocuk yetiştirme yöntemini savunmak zorunda kaldı. | Open Subtitles | فجأة إضطرت أن تشرح اختياراتها الأبوية لغرباء تماماً |
| Bileğini platin taktırmak zorunda kaldı. | Open Subtitles | حتى أنها إضطرت إلى وضع دعامة حديدية على معصمها |
| Hayır, bir tane vardı ama... ondan kurtulmak zorunda kaldı. | Open Subtitles | كلا كان لديها لكنها إضطرت للتخلص من |
| Laguerta doğruyu yapmak zorunda kaldı. | Open Subtitles | لاجوريتا إضطرت لقول الكلمات الفعليه |