| Enfeksiyona yol açmak yerine tümörü içeriden hedefleyen Truva atı gibi hareket ederek kanserle savaşan ilaçları taşımak için yeniden programlanabilir. | TED | بدلا عن التسبب في العدوى، يمكن إعادة برمجة البكتيريا لحمل العقاقير المضادة للسرطان، عاملةً كحصان طروادة الذي يستهدف الورم من الداخل. |
| Fakat kuvvetle inanıyorum ki, kızgınlığa yol açmadan hayatî ilgilerimizi koruyabiliriz. | Open Subtitles | لكننىأؤمن أننا نستطيع حماية مصالحنا الحيوية بدون التسبب باستياء |
| Ve anahtar şu: bu güçle alakalı. İnsanlara kasıtlı olarak psikolojik zarar vermek, | TED | وهذا هو المفتاح: الأمر يتعلق بالسلطة. لتعمد التسبب بالأذى النفسي للآخرين، |
| Eminim hiçbiriniz yanlış karar vermek istemezsiniz. | Open Subtitles | أنا متأكّد أنه لا أحد منكم يرغب في التسبب في الخطأ |
| Tamam, sorun mu çıkarmak istiyorsun? | Open Subtitles | إذا كنت تريدين التسبب بالمتاعب فقومي بذلك بمكان أخر |
| Bir santralde felaket yaratmak, bir reaktörün yakıt nüvesini eritmek gibi. | Open Subtitles | هل يمكنه عمل العكس، التسبب في كارثة في أي مصنع، انشطار نووي؟ |
| Sevdiklerimize acı çektirmek hiç hoş değil. | Open Subtitles | إنه ليس لمن السهل التسبب بالمعاناة لمن نحب |
| Bana verilen bu yeteneği, çok fazla acıya yol açmadan kullanmanın bir yolunu bulmalıyım. | Open Subtitles | ربما يجب ان اعرف طريقه اخرى لاستعمال القدره بدون التسبب في أي ألم هذه |
| Tek bir sinir gazı kutusuyla fazla hasara yol açamayız. | Open Subtitles | لا يمكننا التسبب في دمار كبير بعبوة واحدة من غاز الأعصاب |
| Yeni Rodney McKay beni o kadar etkilememiş olsaydı, parazit, beyin hasarına yol açmadan ameliyat edebileceğim kadar küçük olabilirdi. | Open Subtitles | إذا كنت لم أتفاجئ بواسطة رودني مكاي الجديد الطفيلي كان يمكن أن يكون صغير بما يكفي للعملية بدون التسبب بصدمة للدماغ |
| Öldürmeden, olabilecek en büyük acıyı vermek için kesilmiş. | Open Subtitles | كان الغرض من التقطيع التسبب بأكبر قدر من الألم، لكن ليس الوفاة. |
| Düşmana yardım ve yataklık ve Amerikan Vatandaşlarının ölümüne kasten sebebiyet vermek. | Open Subtitles | مساعدة الأعداء و التسبب في خسارة أرواح الأمريكيين |
| Bu adamların niyetinin zarar vermek olduğunu söyleyecek misin? | Open Subtitles | تريد أن تخبرني إن هؤلاء الرجال يريدون التسبب لنا بالأذى |
| Ona zarar veremem. | Open Subtitles | لا يمكنني التسبب بأذى له، لا يمكنني فحسب.. |
| Bu sorunu kızlara zarar gelmeden ya da Birleşik Devletlerin ismi zedelenmeden çözmek zorundayız. | Open Subtitles | نحن يجب أن نحل هذا بدون التسبب في أذى للفتيات أو سمعة الولايات المتحدة |
| Burada sorun çıkarmak istemiyorum ama çıkarabilirim. | Open Subtitles | لا أريد التسبب بمتاعب هنا، ولكن يمكنني ذلك. |
| Bakın, sorun çıkarmak istemiyorum. | Open Subtitles | اسمعا ، لا أريد التسبب بأي متاعب |
| Sorun falan yaratmak istemem ama yalnız bırakılmaması gerekiyor sanırım. | Open Subtitles | أنصت، لا أريد التسبب بمشكلة أو ما شابه، لكنني أعتقد أنها لا يجب أن تترك وحيدة |
| Medikal koma yaratmak istiyorsun. | Open Subtitles | أنت تعني التسبب في إحداث غيبوبة طبية لها |
| Richards'ın yaptığı tek iş, acı çektirmek. Kendi amaçları doğrultusunda yapabileceği hiçbir şey yok. | Open Subtitles | كل ما يفعله هو التسبب فى الألم مستحيل عليها أن تتلاعب به |
| Himayendeki insanlara zarar vermekten yargılanacaksın ve bundan suçlu bulunacaksın. | Open Subtitles | سوف تحاكم على التسبب بالضرر على أشخاص في رعايتك وسوف تتهم مذنباَ |