| Yale veya Harvard yerine New Haven ve Cambridge diyerek sahte tevazu gösteriyor. | Open Subtitles | انه يدعي التواضع عندما يقول نيوهايفن و كامبريدج عوضا عن ييل و هارفرد |
| Senin biraz da olsa... tevazu ve disiplin kazandığını umuyordum. | Open Subtitles | لقد تمنيت أنك قد تكون تعلمت . بعض التواضع والإنضباط |
| Yarın mahkemede sana tevazu ile ilgili birkaç şey öğretmek için sabırsızlanıyorum. | Open Subtitles | أتطلع لرؤيتك في المحكمة غداً و تعليمك شيء أو أثنان عن التواضع |
| Çünkü, her ikimiz de alçakgönüllülük ve bilgeliği gerçekten üstün gören ailelerden geliyoruz ama her ikimiz de hayatı dolu dolu yaşamak istiyoruz. | TED | لأننا ننحدر كما تعلمون من عائلتين تبحث بشدة عن التواضع والحكمة فيما نحن الاثنان نود العيش أطول بكثير من حياتنا |
| Abraham Lincoln gibi alçakgönüllü ve iddiasız rol modellerinden bahsederler. | TED | وكانت تلك الكتب تقدس شخصيات من مثل ابراهام لينكولن والذي كان يحب التواضع والابعتاد عن التعجرف. |
| - Yerinizde olsam, bundan gurur duymazdım. - mütevazi de olsa, burası benim evim. | Open Subtitles | لم أكن لأفخر بذلك هذا منزلى حتى لو كان بهذا التواضع |
| Böyle bir hizmet içi öğrenme aynı zamanda bir ekip anlayışını da içeriyor, nasıl bir ekip içinde çalışılacağından bir ekibe nasıl liderlik edileceğine kadar, bir parça alçak gönüllülük ile birlikte. | TED | مثل هذا النوع من التعليم أيضاً يرافقه نهج الفريق، كما في العمل في فريق كما كيف تقودهم، مع جرعة من التواضع. |
| Eğer gücünü, Mütevazilik ve duyarlılıkla birleştirmezsen, başın döner, sarhoş olur, dengeni kaybedersin ve kendine ve etrafındakilere zarar verirsin. | TED | ستشعر بالدوار، وتسكر، وتفقد توازنك، وسينتهي بك المطاف وأنت تؤذي نفسك ومن حولك إذا لم يرافق قوّتك التواضع والرأفة. |
| Bunlar son derece yetenekli olmanın yanında iki çok önemli özelliğe sahipler, bunlar tevazu ve hırs. | TED | هؤلاء هم قادة الذين بالإضافة لكونهم على درجة عالية من الكفاءة يتمتعون بمزيتين مهمتين، و هما التواضع و الطموح. |
| Bir daha, tevazu, sınırlar, dürüstlük, gerçekçi beklentiler ve böylece gurur duyabileceğimiz bir şey başarmış olurduk. | TED | أشدد مرة أخرى على التواضع والحدود والصدق والتوقعات المنطقية التي ستمكننا من انجاز انجازات نفتخر بها |
| yatıştırılamaz bir iyimselik, tevazu ve gözüpekliğin garip bir karışımı vardı. | TED | تفاؤل لا هوادة فيه خليط غريب من التواضع والجرأة |
| Benim yolculuğum, beni korku ve utanç dolu bir yerden tevazu ve anlayış içeren bir yere getirdi. | TED | رحلتي أخذتني من حيث كنت أشعر بالخوف والخجل لمكان آخر من التواضع والتفهم. |
| Çünkü bu bize bakış açısı Ve tevazu kazandırdı. | TED | لأنه يعطينا آفاقا جديدة ويعلمنا التواضع. |
| ve çok daha büyük bir tevazu ile kapıyı tekrar çalar. | TED | وبقدر أكبر من التواضع ، يقرع على الباب مرة أخرى. |
| Yani, doktorunuzda alçakgönüllülük ve merak arayın. | TED | لذا فإنني أشجعكم للسعي وراء ايجاد التواضع والفضول في اطبائكم. |
| Alçakgönüllülükten kastım, bilmeye dair bir alçakgönüllülük. Yani bir bakıma, hiçbir şey bilmediğini bilmek demek. | TED | أعني بالتواضع هنا، التواضع المعرفي. الذي يعني بمعنى أنكم على علمٍ بأنكم لا تعرفون شيئًا. |
| Ben bile birazcık alçakgönüllülük bekliyorum senin gibi birisinden. | Open Subtitles | لا أتوقع حتي بعض التواضع من شخص يملك كل هذا. |
| Maslow'un yanlış düşünüp düşünmediğini merak eden birisi olarak, bu manevi ihtiyaca dair seçimi çok alçakgönüllü bulurum. | TED | بالنسبة لشخص كان يتساءل إن كان ماسلو مخطئا، إلا أنني وجدت أن فكرة تقديم الحاجيات الروحية أمر يدعو إلى التواضع. |
| Böylece kertenkele, bugün şarkısını söylediğimiz efsanelere mütevazi başlangıcıyla macerasını tamamlar. | Open Subtitles | و هكذا أكمل السحليّة رحلتَه. من التواضع إلى الاسطورة التي نغنّيها اليوم. |
| Bizi daha iyi karar vericiler yapan tam da bu alçak gönüllülük. | TED | وهو التواضع نفسه الذي يجعلنا من أفضل صناع القرار. |
| Oysa Mütevazilik ve hakiki sevgi ile, en büyük en kuvvetli güç, iyiliğe hizmet eden bir araç olacaktır. | TED | من خلال التواضع والحب القويّ، بشكلٍ آخر، تصبح السلطة، العليا والأقوى، خدمةً ودافعاً للخير. |
| Siz zenginlerin bu kadar mütevazı Olduğunuzu bilmezdim | Open Subtitles | لم اتخيل ابدا ان اغنياء مثلكم يكونون بهذا التواضع |
| Gururunuz giderek yok olurken... gerçek tevazunun size göz kırptığını fark edeceksiniz. | Open Subtitles | فقط، حين ينهار كبريائكُنّ ببطئ .. ستحصُلن على أوّل لمحةٍ من التواضع الحقيقي. |
| Ayrıca bu tevazuu sorumluluk ve şükran duymayı öğrenmek demek, haksız mıyım? | Open Subtitles | ...و أن تدرسها هو حسنا، هو لنتعلم التواضع و المسؤولية و الشكر، صحيح؟ |
| Ve bu yüzden, hayatımın en zahmetli zamanlarından biriydi ve yine de, o dönem bana dinlemeye başlamak için gerekli olan Tevazuyu vermeye başladı. | TED | ولذا، لقد كان وقتاً مؤلماً بصورة لا تصدق في حياتي، ولكن علمني حقاً التواضع لبدء الاستماع. |
| Utanç duygusunun panzehiri sadece gerçek tevazudur. | Open Subtitles | بل هي مصدره التواضع الصافي هو المضاد الوحيد للخزي |
| Alçakgönüllülüğün birazcık, ayağa kalkma vakti. | Open Subtitles | فبما إن التواضع يبدو شاقا قليلا على الرّكبة |