| Ama Gerçek şu ki; hiç bir şey garanti değildir. | Open Subtitles | لكن الحقيقة هي أنه لا شيء مضمون في هذه الحياة |
| Ama korkarım Gerçek şu ki Reed bazen haklı çıkabiliyor. | Open Subtitles | لكنني أخشى أن الحقيقة هي أنه أحياناً ريد يكون محقاً |
| Gerçek şu ki: Afganlar için Pakistan ve İran'ın kapıları gelen 6 milyon Afgana açıktı. | TED | الحقيقة هي أنه بالنسبة للأفغان، كانت حدود الباكستان وإيران مفتوحة لهم في ذلك الوقت، حيث أتى 6 ملايين أفغاني. |
| İşin aslı, o pizzacıyı, kötü yönetimi yüzünden direkt dibe batırdı. | Open Subtitles | الحقيقة هي أنه أساء إدارة ذلك المكان إلى درجة الإفلاس. |
| Ama işin aslı, yalnız olmak senin için daha kolaydı. | Open Subtitles | ولكن أعتقد أن الحقيقة هي أنه من الأسهل بالنسبة لك، أن تكون وحيداً |
| Gerçek şu ki, dans etmekle kalmıyor, çok da güzel şarkı söylüyor. | Open Subtitles | الحقيقة هي أنه لا يجيد الرقص وحسب بل سيغني لك أيضاً |
| Gerçek şu ki, o hep diğer türlüydü. | Open Subtitles | الحقيقة هي أنه كان دائما نوع آخر من الصبيان. |
| Kötü bir şey olduğunu biliyorum. Gerçek şu ki bu tür şeylerle kendimi meşgul etmezsem ağlamaya başlayacağım. | Open Subtitles | أعلم، إنه أمر فظيع لكن الحقيقة هي أنه إن لم أهتم بتلك الأشياء التافهة |
| Ama Gerçek şu ki, eğer Tanrı'nın iradesini bilseydik, hepimiz Tanrı olurduk, değil mi? | Open Subtitles | ولكن الحقيقة هي .. أنه إذا كنا نعلم إرادة الإله فسنكون كُلنا ألهة , أليس كذلك؟ |
| Gerçek şu ki, buralarda kimse bizden çok hoşlanmaz. | Open Subtitles | اسمعا , الحقيقة هي أنه لا أحد بالجوار يحبّنا كثيراً |
| Gerçek şu ki kimse bu trajik kazadan kimin kurtulduğunu bilmiyordu. | Open Subtitles | الحقيقة هي أنه لا أحد يعرف من .. الذي نجا من تحطم الطائرة المأساوي |
| Ama Gerçek şu ki öncesinde büyük bir dosya yükümüz vardı ve bu dosyaların hâlâ çözülmesi gerekiyor. | Open Subtitles | لكن الحقيقة هي أنه مازال بحوزتنا قضايا تحتاج أيضا لحلها |
| Gerçek şu ki, ailemizin bir üyesi bir yıllığına belki de daha uzun süreliğine yanımızda olmayacak. | Open Subtitles | الحقيقة هي أنه أحد أفراد عائلتنا سيغادر لسنة، و ربما أكثر |
| Ama Gerçek şu ki sen beni suya attın. | Open Subtitles | لكن الحقيقة هي أنه من المحتمل أنت من تركتني أسقط في البحر |
| Gerçek şu ki bazen gerçekten sevgililer gününden önceki gün biriyle tanışırsın bu tuhaf, bu gariptir ama tanışma hikayenizin bir parçası oluverir. | Open Subtitles | الحقيقة هي أنه أحيانًا أنتِ بالفعل تحتاجين لأحد قبل يوم الفلانتاين وإنه لغريب |
| İşin aslı, yalnız olmak senin için daha kolaydı. | Open Subtitles | الحقيقة هي أنه من الأسهل بالنسبة لك، أن تكون وحيداً |
| İşin aslı yalan söyleyen kızlarla bir geçmişim var ve sen bana çok dürüst ve açık geldin ki bu hoşuma gitti. | Open Subtitles | الحقيقة هي أنه لديّ تاريخٌ مع الفتيات اللواتي يكذبن، وأنتِ تبدين صريحةً للغاية وواضحة، وهذا ما يروقني فيكِ. |
| İşin aslı, politikacı olunca meşru bir hedef oluyorsunuz. | Open Subtitles | الحقيقة هي أنه عندما تكون سياسي تكون هدف شرعي |
| Fakat işin aslı, karısı ve çocukları uyurken 20 yıl boyunca arabasında günde iki paket sigara içmişti. | Open Subtitles | لكن الحقيقة هي أنه كان يدخن علبتين يوميًا في سيارته ولمدة عشرون سنة عندما تنام زوجته وأطفاله |
| - Doğrusu Medina'nın ne tür bir tehdit olduğu önemli değil. | Open Subtitles | أو التهديدات الأخرى ؟ الحقيقة هي أنه لا يهم نوع تهديده |
| Senin için önemsizmiş gibi davranıyorsun ama işin gerçeği tek düşündüğün aşk. | Open Subtitles | تدعينأنالحب.. لا يهمك، بينما الحقيقة هي أنه كل ما تفكرين به |