| - Oraya gidebilecek tek kişi sensin. - Onu kurtaracağım. | Open Subtitles | ــ و أنت الوحيد الذي يمكنه الوصول لها ــ سأحررها |
| Aynı zamanda Dr Langham Albay O'Neill'ın suçsuzluğunu kanıtlayabilecek tek kişi. | Open Subtitles | الدكتور لانغهام كذلك هو الوحيد الذي يمكنه التأكيد ببرائة الكولونيل أونيل |
| Ne yazık ki hikâyeni destekleyecek tek kişi senin erkek arkadaşın. | Open Subtitles | حسناً، لسوء حظك، الشخص الوحيد الذي يمكنه تأييد قصتكِ هو صديقكِ. |
| Bu mesafeden onu bir tek Bart vurabilir. | Open Subtitles | بارت هو الوحيد الذي يمكنه اصابته من هذه المسافة |
| Aynı zamanda sana o maymuncuğu verebilecek olan tek kişiyim. | Open Subtitles | أنا ايضاً الشخص الوحيد الذي يمكنه أعطاءك مفتاح الهيكل العظمي |
| Motorları tamir edebilecek tek kişi o. | Open Subtitles | انه الشخص الوحيد الذي يمكنه أن يصلح المحركات |
| Gerçek bir dehasın. Bunu yapabilecek tek zeki kişi sensin. | Open Subtitles | العبقري الحقيقي الوحيد الرجل الأذكى الوحيد الذي يمكنه فعل ذلك |
| Bunu yapabilecek tek kişi benim. Bu işin kaynağında olan benim! | Open Subtitles | أنا الشخص الوحيد الذي يمكنه ذلك فأنا هنا في مصدر القرار |
| Verileri okuyabilen ve çıkış noktasını bulabilen tek kişi benim. | Open Subtitles | أنا الوحيد الذي يمكنه قراءة البيانات وأخذنا إلى نقطة الاستخراج |
| Bunu yapabilecek tek kişi, şu anda silaha sahip olan kişi. | Open Subtitles | الوحيد الذي يمكنه فعل ذلك هو الذي يحمل المسدس |
| Ve gerçek şu ki bunu yapabilecek tek kişi sendin. | Open Subtitles | والحقيقه هي اعرف بانك الشخص الوحيد الذي يمكنه |
| Bu gezegenden çıkmak için bana ihtiyacın var. O gemiyi uçurabilecek olan tek kişi benim. | Open Subtitles | انك بحاجة لي للخروج من هذا الكوكب , انني الشخص الوحيد الذي يمكنه التحليق بهذه السفينة |
| İyi olmadığımı söyleyebilecek tek kişi sizsiniz. | Open Subtitles | الشخص الوحيد الذي يمكنه أن يقول لي أنني جيد بما يكفي |
| Onu yapabilecek tek kişi kağıdını açmış olandır. | Open Subtitles | الشخص الوحيد الذي يمكنه الرؤية جيداً، هو شخص خارج اللعبة |
| Bu adam kayıp savaş başlığını bulmamıza yardımcı olabilecek tek kişi. | Open Subtitles | هذا هو الرجل الوحيد الذي يمكنه مساعدتنا في العثور على الصاروخ المفقود ومنعه من الإنطلاق |
| Evlat, ...bu projenin ziyan olmamasını sağlayabilecek bir tek sen varsın. | Open Subtitles | سأقول لك يا بني أنت الرجل الوحيد الذي يمكنه المحافظة علي هذا المشروع من الذهاب هباء |
| Federal ajanların kimliğine bürünebilenin bir tek kendim olduğumu sanıyordum. | Open Subtitles | إعتقدت بأنني الوحيد الذي يمكنه . أن ينتحل شخصية عملاء فيدراليين |
| Yardım edecek bir tek çocuk Finn mi? | Open Subtitles | هل فين هو الابن الوحيد الذي يمكنه المساعدة هنا ؟ |
| Tanrıya şükür. Bir sorunum var, Roland. Bana yardım edebilecek tek kişinin sen olduğunu düşünüyorum. | Open Subtitles | لدي مشكله رولين واظن انك الوحيد الذي يمكنه المساعده |
| Dinle, bütün bunları becersek bile, ...verilere ulaşabilecek tek adam benim, ve bunu biliyorlar, tamam mı? | Open Subtitles | إسمع، حتى لو لم ننجز هذا الشيء أنا الوحيد الذي يمكنه أن يحصل على تلك البيانات، وهم يعرفون ذلك، حسنا؟ |
| - Beni eğitebilecek tek kişinin sen olduğunu söyledi. | Open Subtitles | تايلور , قال لي أنك الوحيد الذي يمكنه أن يعلمني اياه |
| Oğlum hapishanede. Onu dışarı çıkarabilecek tek kişisin. | Open Subtitles | إبني في السجن وأنت الوحيد الذي يمكنه تحريره |
| Ligament of Treitz'i tanımlayabilen tek kişiydi. | Open Subtitles | أتذكر أنك كنت الوحيد الذي يمكنه التعرف على إصابة التمزق في أربطة ترايتس |