| Ağır suç değil ama Tabii ki endişe edilecek bir şey. | Open Subtitles | , هذه ليست جريمة لكن بالطبع هو شئ يجب القلق حياله |
| Gerçekten bilmek istediğimiz şey Tabii ki bu etkinin daha karışık ve anlamlı seçimlere uygulanabilir olup olmadığı. | TED | لكن ما يريد جميعكم معرفته بالطبع هو هل يمتد هذا إلى اختيارات أكثر تعقيدًا وذات معنى أعمق؟ |
| Demek istediğim, Tabii ki öyle. | TED | أنا أقصد، بالطبع هو كذلك. أن أكون في بيجامتي. |
| Ama -- ve Tabi ki bu işlerin karmaşıklaştığı yer -- bulgular doğruydu, "Yaşasın arkeoloji", ama yorumu çok daha karmaşıktı. | TED | لكن -- وهذا بالطبع هو حيث تصير معقدة -- الحقائق كانت صحيحة، مرحى لعلم الآثار، لكن التأويل كان أكثر تعقيدا بالأحرى. |
| - Oh, yeterince hızlı koşamaz. - Elbette koşabilir. | Open Subtitles | إنه لا يستطيع الركض بسرعة بما فيه الكفاية بالطبع هو يستطيع |
| Elbette, o düşüncesinin bu kadar yararlı olacağını tahmin edemezdi. | TED | بالطبع هو لم يتوقع حتى كيف ستستخدم نظرياته. |
| Tabii ki bazıları için onlar hakkında neredeyse her şeyin büyüklüğü. | TED | أحد الأسباب بالطبع هو ضخامة كل ما يتعلق بها. |
| Anlamı, Tabii ki de resmi ol. | TED | وما تعنيه هذه الكلمة بالطبع هو أن تتحلى بالرصانة |
| Tabii ki. Ne de olsa benim. | Open Subtitles | بالطبع هو كذلك، إنهُ مِـلْكِي على كُـل حال |
| Ayrıca, Tabii ki, Frank kuzeye de gidebilir. | Open Subtitles | ثم مرة أخرى، بالطبع, هو ربما يكون نحو الشمال. |
| Tabii ki en önemli şey, muhteşem görünerek ihtişamlı bir giriş yapmak. | Open Subtitles | أهم شيء بالطبع هو أن أبدو رائعة. و أدخل بشكل رائع. |
| - Tabii ki iyi değil. Onu vurdunuz. | Open Subtitles | بالطبع هو ليس بخير, لقد اطلقت النار عليه |
| Tabii ki, annem veya hiçbir sik hakkında özür dilemiyor. | Open Subtitles | بالطبع هو لم يصنع اي اعتذرات لاجل امي او اي شيء لعين |
| Tabii ki, senin her şeyle ilgili bir planın olduğunu henüz bilmiyor. | Open Subtitles | بالطبع هو لايعرف حتى الآن ان لديك برنامج لكل شيء |
| Tabi ki öyle. O sadece bir adam. Bir vampir avcısı. | Open Subtitles | بالطبع هو كذلك ، إنه فقط رجل صائد مصاصي دماء |
| Tabi ki bu David. Sadece saçını kesmiş. | Open Subtitles | بالطبع هو ديفيد ولقد قام مؤخراً بحلاقة شعره |
| - Bunun harika olacağını düşündüm. - Elbette öyle. | Open Subtitles | لقد قرّرت بأنّه سيصبح رهيب بالطبع هو كذلك |
| - Elbette öyle eskiden trenin tepesine iki kolunun altında keçilerle biniyordun. | Open Subtitles | بالطبع هو. أنت مُتعود عَلى الرُكوب على قمةِ a قطار مَع a عنزة تحت كُلّ ذراع. |
| Elbette o bu konuyu bilmiyor, boşanma işini de. | Open Subtitles | بالطبع هو لا يعرف شىء حول بيع المكان او الطلاق |
| Logo ile başlamayı düşünüyordum. Burada eksik olan Elbette ki Kuzey Kutbu’nun buz örtüsü. | TED | لقد فكرت أن أبدأ بالشعار. ما هو الشيء الناقص هنا بالطبع هو الغطاء الجليدي للقطب الشمالي |
| Diğer bir soru ise, Tabiki de ... Yaşa bağlı hastalıklar üzerinde bir etkisi var mı? | TED | السؤال التالي بالطبع هو: هل يوجد هُناك أي تأثير على امراض الشيخوخة؟ |