| Yani yetkililer veya iş dünyası arasındaki herhangi bir yolsuzluk suçlaması ya da elaltı anlaşması büyük bir sosyal kargaşa veya huzursuzluk çıkarabilir. | TED | لذلك فإن أي اتهامات بالفساد أو تعاملات مستترة بين السلطات أو رجال الأعمال سيثير سخطا اجتماعيا أو حتى اضطرابات. |
| Fakat bu, yolsuzluk yaptığından şüphelenilen bir memuru da içeren ve İçişlerini ilgilendiren bir mevzu. | Open Subtitles | لكن هذه المشكلة متعلقة بالشؤون الداخلية و تضمن ضابطاً مشكوكٌ فيه بالفساد سنتعامل مع الأمر بطريقتنا الخاصّة |
| İki defa yolsuzlukla suçlanmış. İki seferde de suçlamalar düşürülmüş. | Open Subtitles | لقد تم اتهامه بالفساد مرتين وأسقطت التهم في المرتين |
| Bu durum ticaret yollarının Mandalore'a kapatılmasına neden oldu ve bizi yolsuzlukla dolu karaborsaya yönelmeye mecbur bıraktı. | Open Subtitles | تسببت فى اغلاق طرق التجارة الى ماندلور ... واخبرتنا على التحول الى السوق السوداء المليئه بالفساد |
| Cehennem Mutfağı, rüşvetle yönetilen bir masumiyet kalesiydi. | Open Subtitles | مطبخ الجحيم كان مكان برىء محكوم بالفساد |
| Benim kalmamı istiyorsan bu programda olan her yolsuzluğu söylemen gerek. | Open Subtitles | و الآن اذا أردت الحفاظ علي عليك أن تخبرني بكل شيء يتعلق بالفساد و الذي ما زال في البرنامج |
| Sizin de bildiğiniz gibi iş yürüttüğünüz sektörde yıllardır süre gelen yolsuzlukları soruşturuyoruz. | Open Subtitles | كما تعرف نحن نحقق بالفساد فى عملك الذى يبدو أنه يجرى من سنوات |
| Çita Jenerasyonu, yozlaşma konusunda saçmalıklara... ...tahammül göstermeyen yeni bir Afrikalı nesli. | TED | إن جيل الفهد هي سلالة جديدة من الأفارقة الذين لا تحتمل أي سلوك أحمق يتعلق بالفساد. |
| yolsuzluk yaptığı biliniyordu ama dokunulmazdı. | Open Subtitles | وكان معروفاً بالفساد ولم يستطع أحد محاسبته |
| Dolandırıcılık ve yolsuzluk suçlamalarına bir yorumda bulunmak ister misiniz? | Open Subtitles | أتود التعليق على المزاعم بالفساد والاحتيال؟ |
| Dolandırıcılık ve yolsuzluk suçlamalarına bir yorumda bulunmak ister misiniz? | Open Subtitles | أتود التعليق على المزاعم بالفساد والاحتيال؟ |
| Başkan Grant, inşası sırasında yolsuzluk yapan herkesin kanunlar çerçevesinde en ağır cezayı almaları konusunda kararlı. | Open Subtitles | الرئيس غرانت مصمم لرؤية هؤلاء المذنبين بالفساد ان يتم معاقبتهم بأقصى ما يسمح به القانون |
| Asılsız yolsuzluk suçlamaları onu gücünden etti. | Open Subtitles | لقد تورّط في إتهامات بالفساد غير صحيحة. |
| Adalet terazisinin yolsuzlukla ağırlaştırılmasına. | Open Subtitles | لأن ميزان العدالة مثقل بالفساد. |
| Peter'in kendi kampanya yöneticisi yolsuzlukla suçlanıyor. | Open Subtitles | إن مدير حملة بيتر الانتخابية ...متهم بالفساد |
| Ekvador gazetecileri hapse atmakta rekor sahibi bir ülkeydi ve bir WikiLeaks telgrafında yolsuzlukla suçlanıyordu. | Open Subtitles | الإيكوادور) كان لديها سِجلِاً فى) وضع صحفيين داخل السجن، وإتُهِمت بالفساد فى برقيّة لـ"ويكيليكس". |
| Kadam'ın rüşvetle suçlandığını biliyorsun. | Open Subtitles | أنت تعرف أن كادام كان المتهمين بالفساد. |
| Bir İsviçre bankasındaki yolsuzluğu araştırıyoruz. | Open Subtitles | نحن نحقق بالفساد في المصرف السويسري |
| - FDA ile tehdit ediyor çünkü senato yolsuzlukları soruşturma komisyonu başkanı, hem komik, hemde alay edilecek birşey | Open Subtitles | لديه علاقات بإدارة الـأغذية والعقاقير، لـأنـه يرأس مجلس الشيوخ الفرعي للتحقيق بالفساد. |
| Şimdi, yozlaşma diyerek Kongre üyelerinin arasında gizli bir şekilde el değiştiren kese kağıdı içindeki parayı kastetmiyorum. | TED | الآن، أنا لا أقصد بالفساد الحقائب الورقية المملوءة بالمال التي يخفيها اعضاء الكونغرس. |
| Etrafım yozlaşma ve politikayla sarılmış gibi inanacak bir şeylere ihtiyacım var. | Open Subtitles | أنا فقط أشعر أننا محاطون بالفساد وهراء سياسي وأنا فقط بحاجة الى شيء لنؤمن به |