| Üç, çözülmemiş çevresel endişelerin baskısı. | TED | ثالثاً، الاهتمامات البيئية الملحة التي لم تحل. |
| Yan, planın her zaman yaptığın gibi orada oturup dava çözmek mi? | Open Subtitles | اذا مبدأيا ،، خطتك هي الجلوس فقط هناك تحل الجرائم كعادتك ؟ |
| Ama birkaç tane fen test kitabı burada olanları çözmez | Open Subtitles | ولكن بضعة كتب تخص العلوم لن تحل ما يحدث هنا |
| Eğer öldürdüğü hücrelerin yerini alıyor ise, ne zaman başka birşey olursun? | Open Subtitles | لو أنها تحل مكان الخلايا التي قتلت متي ستتوقف عن كونك انت؟ |
| Sen aradıktan sonra altı tane faili meçhul cinayeti araştırdım. | Open Subtitles | بعد اتصالك.. وجدت 6 جرائم لم تحل قضيتها. |
| Sonuçta, çatışmalar, neden arkadaş olduğunuzu hatırladığınızda, kendiliğinden çözülür. | Open Subtitles | النزاعات تحل بالتذكر لما أنتما صديقان بالأصل |
| Açıkçası, grevin, bu sorunların mümkün olduğunca çabuk çözülmesini umut ediyoruz. | TED | وبالطبع أننا نتمنى أن الإضراب، أقصد نحن نتمنى أن تحل المشاكل بأسرع وقت ممكن. |
| Henüz çözülmemiş kayıp olayınız var mı? | Open Subtitles | هل هناك اي قضايا اختفاء لم تحل في سجلاتكم؟ |
| Evet, ViCLAS bize doğu Kanada da çözülmemiş 1 9 cinayet olduğunu bildirmişti | Open Subtitles | نعم، فيكلاس أعطانا 19 جريمة قتل في شرق كندا لم تحل. |
| Bir dizi çözülmemiş gerçek cinayetlerin geçtiği sahnede bulundular. | Open Subtitles | ضحايا الدميتان اللتان وجدتا فى الحياة الحقيقية لم تحل حتّى الآن |
| Yani bu, aslında bulmaca çözmek anlamına gelmez. | TED | لذلك فإن هذا حقيقةً لا يعني أن تحل الكلمات المتقاطعة. |
| Ama bu işi sen çözmezsen, senin için ben çözmek zorunda kalacağım. | Open Subtitles | ولكن إذا لم تحل هذه المشكلة فسأقوم أنا بحلها عنك |
| Bu makine sorunları çözmez. Aksine yeni sorunlar yaratır. | Open Subtitles | هذه الأله لا تحل المشاكل فى الواقع أنها تخلق المشاكل |
| Artık, evde ya da işte olsun, kardeşinin yerini alman gerek. | Open Subtitles | سواء كان ذلك بالمنزل أو العمل عليك أن تحل مكان أخيك |
| Bölgede faili bulunmamış soygunları araştırdım. | Open Subtitles | كنت أبحث عن عمليات السطو التي لم تحل بالمنطقة |
| Bu şeyler genelde kendiliğinden çözülür. | Open Subtitles | لقد تشاجرنا وقد تعصب عليّ. حسناً، هذه الأمور تحل نفسها. |
| "Lanet öğlen yemeğinden önce sakal meselesinin çözülmesini istiyorum." Son. | Open Subtitles | أريد أن تحل مشكلة اللحية اللعينة قبل الغداء |
| Nadir toprak rafinerisi bu krizi kesin olarak çözer. | Open Subtitles | مصفاة أرضية نادرة تحل هذه الأزمة بشكل دائم |
| Fare zeki ve nihayetinde labirenti çözüyor, ama çıkış yolunu kendini yırtarcasına arıyor. | TED | ان الفئران ذكية .. ويمكنها ان تحل المتاهة في النهاية وهي تقوم ببحث واسع |
| Şu kaşar peynir krizi kendi kendine çözülmez. Sizinle şurada burada görüşürüz. | Open Subtitles | أجل ، وهذه مشكلة لن تحل نفسها بنفسها لذا ، سأوافيكم بعدما تقومون بحلها |
| Beni çözmen lazım, adamım. Bu lanet yerden hemen çıkmalıyız. | Open Subtitles | عليك أن تحل رباطي يا رجل , علينا أن نخرج من هنا |
| Kendi kendine çözüldü. | Open Subtitles | تحل المشكلة بنفسها |
| Bu ipler çok sıkı. Ellerimi çözebilir misiniz? | Open Subtitles | أتعرف, هذه الحبال ضيقة, هل يمكنك أن تحل وثاق يديّ فقط |
| Üstlerinle fikir ayrılıklarını böyle mi çözüyorsun? | Open Subtitles | هل ذلك كيف تحل خلافاتك مع رئيسك الأعلى رتبة ؟ |
| Senin sorununu çözersek, sen de bizim bir sorunumuzu çözeceksin. | Open Subtitles | اذا حللنا لك مشكلتك سيجب عليك أن تحل لنا مشكلة أيضا |