| 911 Acil Durum hattına sahte ihbarda bulunmanın suç olduğunu bilmiyor musunuz? | Open Subtitles | هل أنت على علم بأن جناية مزحة إستدعاء حالة طارئة إلى الطواريء؟ |
| Şimdiye kadar hiçbir ağır suç ya da şiddet suçuyla suçlanmadı. | Open Subtitles | لم يُتّهم أبداً بأيّة جناية أو جريمة عنيفة من أي نوع |
| Geçen gece olan olayda alkol de varsa bu ağır bir suç olacak. | Open Subtitles | ذلك الشيء الذي حدث بالأمس إذا كان هناك كحول في الأمر فتلك جناية |
| Ve bu doğru değilse, bir suçlunun bulunduğu yeri gizlemek ağır suçtur. | Open Subtitles | وإذا كان هذا ليس صحيحا , إخفاء مكان وجود المجرم هو جناية. |
| Burada bir suç işlendiğine dair haber aldık. | Open Subtitles | نحن نملك تقرير حول جناية مدونة على هذا البار |
| Onu ünlü de kılmamak gerekli. Bir suç işlemekte. | Open Subtitles | نحن أيضاً لا نجعلهم مشاهير لقد ارتكب جناية |
| - En son ne zaman suç işlemine baktın? | Open Subtitles | ـ نعم ـ متى آخر مرة أوقفت أحد بسبب جناية ؟ |
| Bu ciddi bir suç sayılmaz, ama belki şimdilik idare edebiliriz. | Open Subtitles | لكن أمي أسقطت التهم حسنا، هذة ليست جناية لكن لربما يمكن أن نكون زملاء |
| Bir suç işlenirken biri ölürse oradaki herkes sorumludur. | Open Subtitles | عندما يُقتل أحدهم أثناء جناية فكل المتآمرين مدانون |
| Yani başka çaren olmadığını düşünüp bir ağır suç işledin öyle mi? | Open Subtitles | و شعرت بأنه لا خيار لديك سوى أن ترتكب جناية ؟ |
| Yemin altındaydın, Bud. Seçmen sahtekârlığı bir suçtur. Bir suç daha işlersen beni senden alırlar. | Open Subtitles | أنت تحت القسم، النكث بالقسم هي جناية، و جناية أخرى و سوف يبعدوني عنك |
| Colorado'da bir gıda ürününü eleştirmek çok ağır bir suç. | Open Subtitles | في ولاية كولرادو انها جناية إذا كنت اشهر بموجب قانون التشهير بالخضروات |
| Kendini bir federal çalışanmış gibi gösteriyorsun. Bu ağır bir suç. | Open Subtitles | ـ أنت تنتحل شخصية موظف فدرالي ، إنها جناية |
| suç islemis oluyorsun cezasi 350 bin dolar para cezasi ve federal hapishanede bes yillik bir hapis cezasi | Open Subtitles | و أنت سترتكب جناية عقابها غرامة 250 الف دولار و حكم خمس سنوات بسجن فيدرالي |
| O seyahate gidebilirdin ama birini zehirlemek suçtur. | Open Subtitles | أجل كنت ستذهبين حقاً للإجازة لكن تسميم شخص جناية |
| İkiniz de yeminliyken yalan söylediniz. Yeminli ifadede yalan beyanda bulundunuz ve bu ağır bir suçtur. | Open Subtitles | كلاكما كذبتما بعد القسم، شهدتما زوراً وهذه جناية |
| Bazıları buna "suçu gizlemek için olay yerini satma" diyebilir. | Open Subtitles | الآن، البعض سيعتبر ذلك احتيال ومساعدة على إخفاء جناية |
| 1994'teki Dünya Finans Enstitüsü bombalanmasıyla alakalı olarak aranan kaçak bir suçlu kendisi. | Open Subtitles | إنها هاربةٌ مطلوبة في جناية قتل لها علاقة بتفجير 1994 للمعهد المالي العالمي |
| - Biliyorsunuz... bu kaçağa yardım etmek ve suça ortak olmak? | Open Subtitles | أنّه يعتبر جناية مساعدة وتحريض فارٌّ من وجه العدالة؟ هل تريد إتّهامي؟ |
| Savcıyla konuştum. İşbirliğinize bağlı olarak tehdit suçunu düşürmeyi kabul etti. | Open Subtitles | تحدّثتُ مع المُدّعي العام لإسقاط تهم جناية التهديد بالإعتماد على تعاونك. |
| Bu koşullar altındaki vurup kaçma suçunun cezası 12-15 yıl hapis demektir. | Open Subtitles | جناية الدهس و الهروب بهذه الظروف عقوبتها 12 إلى 15 سنة حبس |
| Başkan'ın emri üzerine, hasta birine yataklık etmek artık suç sayılmaktadır. | Open Subtitles | "بموجب القانون التنفيذي التستر على شخص مصاب يعتبر جناية" |
| Tutuklandı. Araca saldırmak ve vur-kaç olayından kaçmak suçundan. | Open Subtitles | إنها رهن الاعتقال بتهمة الاعتداء بالسيارة و جناية الاصطدام والهرب |
| Böylece cinayetle suçlanma korkusu olmadan, dilediği zaman banyoyu kullanabilir. | Open Subtitles | وبهذا الحل يمكنك استخدام الحمام دون أن ترتكب جناية |