| Bilet satışlarından bir sürü para toplayabiliriz. | Open Subtitles | نستطيع أن نجمع أموالاً طائلة من بيع تذاكر الحفل | 
| Devletin bir sürü parası var. | Open Subtitles | ــ 44 دولاراً لدى الحكومة أموال طائلة وهي لاتحتاج الى ضرائبك | 
| Bu saçma hikayelerini aptal dedektif dergilerine göndermelisin, servet kazanabilirsin. | Open Subtitles | يجدر بك أن تكتب لإحدى مجلات التحقيقات المخبولة،ستجني ثروة طائلة. | 
| Emniyet kemerleri, güvenlik aygıtları vs. Bunlarla arkadaşın bir servet yaptı. | Open Subtitles | حزام مقعد من ادوات الامان وهلم جرا. وصديقك جمع ثروة طائلة. | 
| Böyle bir çılgınlık, gerçek değeri daha düşük olan bir şeye büyük miktarda para ödemeye istekli olunmasıyla fiyatın yükselme eğilimi olduğunda ortaya çıkar. | TED | جنون يظهر كلما ارتفعت الأسعار يصاحبه استعداد لدفع مبالغ طائلة مقابل شيء لا قيمة حقيقية له. | 
| Tuna'nın kıyısına yeni bir şehir inşa etmenin maliyetinin çok büyük olacağını söylemişlerdi. | Open Subtitles | أخبروني أنها تكلفت ثروة طائلة لإنشائها. من يأبه بالأموال؟ | 
| Hükümetle epey yüklü paralara birkaç anlaşma yapmışlar. | Open Subtitles | لديهم عده عقود ذات مبالغ طائلة من الحكومة | 
| Ben olmasaydım, bu külüstürü adam etmek sana bir servete malolurdu. | Open Subtitles | نـعمـ. إذا لم تـكن ملكي,لكانت كلفتك أمـوال طائلة لآعادة تكوين كومة القذارة تلك. | 
| Ama Atlantic, plaklarımdan çok iyi paralar kazandı, öyle değil mi? | Open Subtitles | لكن اتلانتيك كسبت أموالاً طائلة من اسطواناتي ، أليس كذلك ؟ | 
| Seni ben işe aldım ve çekmen için sana bir sürü para verdiğimiz bir film var ...ve tam olarak bu olacak. | Open Subtitles | أنا وظفتك ولديك فيلم لإنهاءه، ندفع لك أموال طائلة لإنجازه، وهذا بالضبط ما سيحدث | 
| İkimiz de çok para kazandık. İkimizde bir sürü hatun götürdük. | Open Subtitles | كسبنا أموال طائلة وضاجعنا فتيات لا تُحصى | 
| Baba, bir sürü insan kot pantolon yaparak çok para kazandı. | Open Subtitles | الكثير من الناس جنت أموالا طائلة بالعمل في جينز | 
| Umarım bu dava sana bir fıçı kazandırır, kahrolası bir servet. | Open Subtitles | إبتعد عني آمل أن تفوزي بهذه القضية لتدر عليكِ اموالاً طائلة | 
| Dünyayı tekrar silahlandırırken servet kazanacağım. | Open Subtitles | أنا سأجمع ثروة طائلة إعادة تسليح العالم. | 
| Hey, diyetçilik ile bir servet yapabilirdik. | Open Subtitles | يمكننا أن نجني أرباح طائلة في مجال الحمية | 
| Ancak büyük miktarda para söz konusuysa, hassas dehalar rahatsız edilebilir. | Open Subtitles | فقط عندما تدفع مبالغ طائلة يمكنك ازعاج العبقرية الحسّاسة. | 
| Büyük miktarda bir prim değildi, fakat oldukça iyi bir miktardaydı. | Open Subtitles | لم تكن أموالاً طائلة ولكنها كانت أموالاً جيدة | 
| Yılda bir kez... bizim teknolojimizden yararlanan bazı mucitlere... büyük miktarda para dağıtırız. | Open Subtitles | عام بعد عام ندفع أموال طائلة للمخترعين لتطوير مستوانا التقني | 
| Sadece bir kızı var, madam. Rosings'in ve çok büyük bir mülkün mirasçısı. | Open Subtitles | لديها ابنة واحدة ياسيدتى,واتى سترث روزينج بارك وممتلكات أخرى طائلة | 
| çok büyük bir yıldız, büyük şöhret, müthiş para. | Open Subtitles | الفوائد: أنها نجمة عملاقة، دعايا ضخمة، أموال طائلة | 
| Kendine özel bir av alanı epey karlı olmuştur. | Open Subtitles | ...الولوج الخاص لمناطق تكاثر الوحوش يمكن أن تدرّ أموالًا طائلة | 
| Bu size hukuk harçlarında ve sendika aydatında bir servete mal olur. | Open Subtitles | سيكلفكم ثروة طائلة بالرسوم القانونية و نفقات الوحدة | 
| Aynı zamanda komiteye girdiğin andan itibaren hesabınıza girmeye başlayan büyük miktarlardaki paralar için ifade vermeye de hazır. | Open Subtitles | وهي أيضاً مستعدة للشهادة على أنه تم إيداع مبالغ طائلة مباشرة ًفي حسابك عملياً من لحظة إنضمامك لهذه اللجنة. | 
| - Olmaması gerektiği kadar parası var. | Open Subtitles | يمتلك أموالاً طائلة يصعب أن يجنيها بدون المخدرات. |