| Özür dilerim kendisi şu anda burda değil. | Open Subtitles | حسنٌ، ولكنّه غير موجود في مكتبه في الوقت الحالي |
| Hiç bir veri tabanında kayıtlı değil. | Open Subtitles | أتعرفين أن اسمه غير موجود في أي قاعدة بيانات. |
| Bronz bölge hakkında bulabildiğim tek şey oradaki kişilerin listesi ve H.G. Wells o listede bile değil. | Open Subtitles | كل الذي حصلة عليه من العازل البرونزي لائحة بالمعزولين و اتش.جي.وليس غير موجود في القائمة |
| Odanın fotoğraflarını çekmeden önce bu sabah görmüştüm fakat resimde bu yok. | Open Subtitles | رأيته هذا الصباح قبل أن نصور الغرفة لكنه غير موجود في الصورة. |
| Bu devlet hastanenizde yok, ancak bunu değiştirmeyi umuyoruz. | TED | هذا غير موجود في مستشفياتنا المعتادة لكننا نتمنى أن نترجم ذلك إلى الواقع |
| Sizi temin ederim aradığınız kişi bu binada değil. | Open Subtitles | اؤكد لك أن مَن تبحث عنه غير موجود في هذا المبنى |
| Seni ölmüş numarası yapmaya zorlayan sırrı saklamak için, ama bu dosyaların içinde değil. | Open Subtitles | حتى تحمي السر الحقيقي الذي جعلك تُزيّف موتك شيء من الواضح انه غير موجود في هذا الملفات |
| Asıl mesele hayatı kendim için rahat kılmak değil, çünkü ben hiçbir zaman rahat olamayacağım... sen hayatımda olmadıkça. | Open Subtitles | الأمر لا يتعلّق بجعل الحياة أكثر راحة لنفسي كما أنّها لن تعود مريحة ثانية لا سيّما وأنتَ غير موجود في حياتي |
| Değişim genetiktir, ama davranış kişiye göre modüle edilebilir görünüşe göre bu seferkinde değil tabii. | Open Subtitles | التغيير وراثي, لكن السلوك يمكن أن يكون منضبطاً عن طريق الفرد, رغم أن ذلك غير موجود في هذه القضية, كما هو واضح |
| Deneyimlerimizi, başlangıcı ve sonu olan şeyler olarak algılamaya programlanmışız ama gerçekte öyle değil. | Open Subtitles | نحن مبرمجون لإجراء تجاربنا بالحصول على بداية ونهاية بينما هذا غير موجود في الحقيقة |
| Bu aslında İncil'de yazmıyor değil mi? | Open Subtitles | أنت تعلم أن ذلك غير موجود في الإنجيل صحيح ؟ |
| Sandor bu tabyada değil. | Open Subtitles | شاندور غير موجود في الأشغال الشاقة |
| Ramsey kasabada bile değil. | Open Subtitles | رامسي غير موجود في البلدة - كيف عرفت ذلك؟ |
| Bu piyasa değil. Beklenmedik bir fırsat. | Open Subtitles | هذا غير موجود في السوق بل فرصة لا تعوض |
| Üzgünüm. Evde değil. | Open Subtitles | أنا آسفة هو غير موجود في المنزل |
| Sistemimizde değil. | Open Subtitles | انه غير موجود في النظام |
| New York'da Chicago'dan farklı bir şey yok. | Open Subtitles | لا يوجد في نيويورك شيء غير موجود في شيكاغو |
| Böyle birşey yok. Küba'da sigara yaksanız biz görürüz. | Open Subtitles | انه غير موجود,في كوبا لا يمكنك أشعال سيجارة دون أن نكون على علم بذلك |
| - Ve unutmayalım ki, yolcu listesinde adı yok. İki yolcu bunları nasıl ayarlayabilir? | Open Subtitles | ان اسمها غير موجود في قائمة اسماء الركاب فكيف يستطيع مسافران ان يسحباها؟ |
| Senin raporunda o yok. Kullandığın ilaçları bize söylemen gerekirdi. | Open Subtitles | هذا غير موجود في مخططك ومن المفترض أن تخبرينا بالأدوية اللتي تتناولينها |
| Ve diğer pozlarda yok. Şey,belki de... dışarıda yürüyen birinin yansıması olabilir. | Open Subtitles | وقد ظهر لمدة ثانية وهو غير موجود في الصور الاخرى |