Yani her zaman böyle sık orman görebilirsiniz, yapmak zorunda olduğunuz şey açık yerler bulmaktır. | TED | لذا فكل مرة تشاهد غابة من الاسمنت مثل هذه ، فإن ما يجب عليه فعله هو أن تجد فضاءات مفتوحة. |
Bu yüzden yapmamız gereken şey etkili olmaktır. | TED | لذا، فإن ما علينا فعله هو أن نؤثر فيها. |
Size göstereceğim şey bu dünyanın bir manzarası değil, temel olarak tüm dünyanın bir dikdörtgene yaydırılmış hali. | TED | لذا فإن ما سأريك إياه ليس لقطة من داخل ذلك العالم. إنه فعلياً ذلك العالم بأكمله ضمن تلك الصورة |
Yani benim yaptığım şey daha çok bunun gibi. | TED | لذلك فإن ما أفعله الآن هو أنكم ترون شيئا شبيها بهذا. |
Bu konuda ilgimi çeken şey, ölüme dair tavırlarımızın çoğunu özetliyor olması. | TED | لذلك فإن ما أجده رائعًا حيال هذا الأمر هو حقيقة أن هذا الشيء يلخص نوعًا ما سلوكنا تجاه الموت. |
Yani eğer bir gerçekliğe inanıyorsan yazdığın şey bilgidir. | TED | لذا إن كنت تؤمن بالحقيقة، فإن ما تكتبه هو معلومات. |
Başka bir deyişle, onlara kaybetmek istemedikleri bir şey verildi. | TED | وبمعنى آخر فإن ما فعلوه هو أنهم منحوا شخصين شيئًا لا يريدان خسارته. |
Burada yaptıkları şey kanserli bir tümörü yok etmek. | TED | في الحقيقة، فإن ما تقوم به هنا هو تدمير ورم سرطاني. |
Her şeyin böyle derinden bağlanmasıyla bir türü etkileyen şey, diğerlerini de etkilemek zorundadır. | TED | وبهذه الارتباطات شديدة التعقيد، فإن ما يصيب نوعا واحدا لا بدّ أن يصيب الآخرين. |
Az önce anlattığım şey talebi düşürebiliyor olmamızdı. | TED | حسنًا، فإن ما قلته لكم حالًا هو أنه يمكننا الآن تقليل الطلب. |
Burada bu güvenlik varken, benden yapmamı istediğin şey intihar demek. | Open Subtitles | مع الأمن المتواجد هنا ، فإن ما تطلب مني فعله يساوي الانتحار |
Beni sıcak bir şekilde karşılamanı beklemiyorum. Sana yaptığım şey kolay affedilebilecek bir şey değil. | Open Subtitles | لا أتوقّع أن ترحّب بعودتي بالأحضان، فإن ما أجرمته بحقّك لا يسهل غفرانه. |
Ve burada göstereceğim şey TED 'de brezilya'nın Jaime Lerner şehrini yaratan daha önceki Curitiba belediye başkanı tarafından gösterilmiş bir şeydir. | TED | ولذلك فإن ما أنا بصدد اطلاعكم عليه هنا هو شيء تم عرضه بالفعل في تيد بواسطة العمدة السابق لمدينة كوريتيبا والذي ابتكر ذلك ، مدينة في البرازيل ، جيم ليرنر |
Oysa genetiği değiştirilmiş ürün bitkiyi korumaya çalışır, örneğin, ve ona bir avantaj sağlar, bizim gerçekte yaptığımız şey sivrisineği almak ve olabilecek en büyük zararı vererek, verimli şekilde üreyemez hale getirmek. | TED | لكن في حين تحاول المحاصيل المعدلة الخصائص الوراثية حماية النبات وتعطيه الأفضلية، فإن ما نقعله هو أخذ البعوض وإعطاءه أكبر ضرر ممكن بجعله غير قادر على التكاثر الفعَّال. |
Bunlar iklim krizimizi çözecek kadar büyük değil ve yapmamız gereken şey aslında ne yapabileceğini düşünmemiz gerektiği. | TED | فهذه ليست كبيرة بما فيه الكفاية لحل أزمة المناخ، ولذا فإن ما يتوجب علينا فعله هو أننا بحاجة للتفكير في الواقع بما يمكن أن يستلزم ذلك؟ |
Hatırlarsanız internetten önce bir hizmet ortaya çıkarmak isteyince yaptığınız şey donanım katmanını, ağ katmanını ve yazılımı yaratmaktı ve kayda değer bir şey yapmak milyonlarca dolara mal olurdu. | TED | قبل الإنترنت لو تتذكرون عندما كنا نريد إنشاء خدمات فإن ما نفعله هو إنشاء طبقة الأجهزة والشبكة والبرامج وسيكلف ذلك ملايين الدولارات لعمل أي شيء رئيسي |
Burada gördüğünüz şey, bu nesnenin daha önce hiç görmediğimiz yeni güçlere nasıl tepki verdiğinin benzetimidir ve biz bunu sıradan bir videonun yalnızca beş sâniyesinden oluşturduk. | TED | لذلك فإن ما ترونه هنا هو محاكاة لكيفية لستجابة هذا الجسم لقوى جديدة لم يشاهدها قبلا وهذا ما صنعناه من خمس ثواني فيديو عادي فقط |
Gerçekte -- FIFO denen şey, giren balık çıkan balık -- söylemesi zor. | TED | وبالتالي فإن ما يحدث - ما يسمى FIFO، السمكة داخلة وسمكة خارجة - من الصعب القول. |
Şu an yapmaya çalıştığımız şey, tahıllarda bu süreci taklit etmek için dirilen bitkilerdeki bu genleri açan çevresel ve hücresel sinyalleri anlamak. | TED | لذلك فإن ما نحاول عمله الآن هو فهم المحيط و إشارات الخلايا التي تشغل هذه الجينات في النباتات القابلة للنشور، لمحاكاة هذه العملية في المحاصيل. |
Bu yüzden, tartıştığım şey dünyadaki 7,5 milyar insanın çevrelerinin plastikle tarumar edilmesini hak etmemeleri, okyanusları plastik yüzünden fakir ya da çorak deniz haline geliyor. | TED | وبالتالي، فإن ما كنت أناقشه هو، الـ7.5 مليار نسمة في العالم لا يستحقون أن تنسحق بيئتهم بسبب البلاستيك، أن تنضب المحيطات أو تصير الحياة البحرية جرداء بسبب البلاستيك. |