| Bölgede yangın ya da sel olduğuna dair bir rapor yoktu. | Open Subtitles | لَم يكن هناك بَلاغات عن أي حرائِق أو فيضانات في المَنطِقة، |
| Ancak her yıl, yağmurdan dolayı sel problemimiz var. | TED | لكن كل سنة، لدينا مشاكل فيضانات بسبب المطر. |
| Ve yağmur geldiğinde de çoğunlukla sel felaketiyle sıkıntıyı arttırıyor, ve yoksulluk ve açlık ve hastalık döngüsüne yol açıyor. | TED | وحينما تهطل الأمطار، ففي الغالب تؤدي إلى فيضانات وتُضيف المزيد من المحن، وتوسع دائرة الفقر والجوع والمرض. |
| Antarktika, yaygın seller oluşturan yaz fırtınaları yaşamakta. | Open Subtitles | كانت القارة القطبية الجنوبية تتعرض لعواصف تسبب فيضانات واسعة النطاق |
| Felaket boyutundaki sele görüyoruz. | Open Subtitles | فيضانات كارثية بحق |
| Bu nem, toprağın zaten suya doymuş olması nedeniyle... bazı yörelerde su baskını olasılığını artıracak. | Open Subtitles | هذه الرطوبة, على الأرض الرطبة فعلاً, ستزيد من فُرص حدوث فيضانات في المناطق المحلية. |
| Uzmanlar, bölgede şiddetli fırtına ve sel baskınları bekliyorlar... | Open Subtitles | الخبراء يتوقّعون زيادة مثيرة في أعاصير و فيضانات ساحلية |
| İçme suyu yok ve yılın 6 ayı sel var. | Open Subtitles | الستة شهور من السنة فيضانات ولا يوجد فيها ماء صالح للشرب |
| Bölgede ciddi biçimde sağanak yağış ve sel tehlikesi mevcut | Open Subtitles | وهُنالكْ حالات طقس مُحذرة... لإمكانية وجود فيضانات وعواصف رعدية شديدة. |
| New England'daki rekor seviyedeki sel, Rhode Island'ı en ağır vurdu. | Open Subtitles | فيضانات ضخمة تضرب "نيو إنجلاند" مع تلقي "رود آيسلند" للضربة الأعنف. |
| Eşi görülmemiş bir sel felaketi yaşanmış ülkenin üçte birini etkilemiş, 300'den fazla insan ölmüş, ve yüz binlerce kişi geçim kaynağını kaybetmişti. | TED | كانت هناك فيضانات لم يسبق لها مثيل في البلاد، غطت نحو ثلث البلاد، و قتلت أكثر من 300 شخصا ، وأفقدت مئات الآلاف مصادر رزقهم. |
| Fırtına ve sel. | Open Subtitles | يمكنه أن يصنع الطقس عواصف و فيضانات |
| Hemparalıotoyolun hem de I-91'ın bazı kısımları yoğun sağanak yağış sonucu oluşan sel yüzünden trafiğe kapandı. | Open Subtitles | "في تقاطعات الطرق الرئيسية و "آي-91 نبلغكم بحدوث فيضانات متقطعة وسببها هطول الأمطار الغزيرة |
| Tanrım. Bu şehirde sel ansızın geliyor. | Open Subtitles | الرجل، هذه البلدةِ فيضانات فورا. |
| Tarlalar sel altında kalıp, açlık başladıktan sonra. | Open Subtitles | فيضانات في الأراضي, تبدأ المجاعة. |
| sel veya toprak kayması olabilir. Ne dedi? | Open Subtitles | لأنها تحتوي على فيضانات تمنع قطع الطريق . |
| Beni kendi silahı yaptı. Fırtınalar, seller, ölüleri diriltmek. | Open Subtitles | لقد جعلني سلاحه، أعاصير، فيضانات ..أحياء الموتى |
| Hayal ettiğimiz bu gelecekteki şehirde tekrarlanan seller, süpermarketlerde hiç yiyecek olmadığı dönemler, ekonomik dengesizlikler, işlemeyen tedarik kanalları var. | TED | نتخيل العيش في مدينة بالمستقبل بها فيضانات متكررة، حيث تمر فترات من انعدام المواد الغذائية في المتاجر، انعدام الاستقرار الاقتصادي، وانقطاع سلاسل التموين. |
| Yaşanmaz bir dünyaya doğru ilerliyoruz: korkunç fırtınalar, azılı seller, yok edici kontrolsüz yangınlar, bizi alevli güneşin altında pişirecek çılgın sıcaklık dalgaları. | TED | نحن نتجه نحو أرض غير صالحةٍ للسكن: عواصف متوحشة، فيضانات قاتلة، حرائق غابات مدمرة، موجات حر مجنونة تطهونا تحت الشمس الساطعة. |
| Don, fırtına New England'da daha önce görülmemiş bir sele sebep oluyor. | Open Subtitles | (دون)، العاصفة الآن تسبب فيضانات ضخمة في "نيو إنجلند". |
| Mohave'de su baskını varmış, haberini yapmamı istiyorlar. | Open Subtitles | فيضانات في موهافي انهم بحاجتي لتغطية |