| Bu 1990lı yıllarda klasik domuz humması patladığı dönemde Hollanda'da yaşandı. | TED | حدث هذا في هولندا في عام 1990 خلال اندلاع انفلونزا الخنازير. |
| Hollanda'da Amsterdam'a çok yakın küçük bir kasabadaki bir mahalle. | TED | في حي في بلدة صغيرة قريبة جدا لأمستردام في هولندا |
| Sadece biz. Hollanda'da hala iyi polisler olduğu için sevinmelisiniz. | Open Subtitles | لنا هم نحن، هناك الكثير من الشرطين الطيبون, في هولندا |
| ve Hollanda'dan bir adam, Londra'daki randevusunda tecavüze uğradığını ve bu durumu bildirdiği kimse tarafından ciddiye alınmadığını anlattı. | TED | كان هناك رجل في هولندا وصف كيف تم اغتصابه في موعد غرامي في زيارةٍ إلى لندن ولم يأخذ أحدٌ قصته بمحمل الجد. |
| Gürültülü bir materyaldir ve eğer Hollanda'daki gibi şehre çok yakın yollar yaparsak, o zaman sessiz bir yolu daha da severiz. | TED | إنه مادة كثيرة الضجة و إذا بنينا طرق كما في هولندا قريبة جدا من المدن، حينها سنرغب بطرق صامتة |
| Şimdi de acınası bakıslarınızı serinlemek için Hollanda'ya göç eden Afrika kaplumbağalarına çevirin. | Open Subtitles | وجهوا شفقتكم الآن إلى السلاحف الأفريقية رؤيتها تهاجر إلى اماكن ابرد في هولندا |
| Yusufçuk Tepe savaşının bir kahramanı olan Jensen Hollanda'da bir fabrika yangınında öldü. | Open Subtitles | بطل من أبطال معركة تل سيمتار توفي جينسن في حريق مصنع في هولندا |
| Hollanda'da böcek üreten girişimciler var ve onlardan bir tanesi de izleyiciler arasında, bu resimde gördüğünüz kişi. | TED | وهناك رجال الأعمال في هولندا ينتجون منها، واحد منهم هو هنا في الجمهور ، ماريان بيتيرز وهو واضح هنا في الصورة. |
| Bu tip tüplerden yapılıyorla r-- Hollanda'da bunlara elektrik tüpleri diyoruz-- | TED | وهي مصنوعة من هذا النوع من الأنابيب أنابيب كهربائية، نسميها في هولندا |
| Bu konuda uzmanların konuştuğu, Hollanda'da yapılan bir konferansa gitmek çok ilgimi çekmişti ve orada en muazzam şeylerden birini gördüm. | TED | فتنت عندما ذهبت إلى مؤتمر في هولندا حيث تواجد خبراء في هذه القضية وشاهدت أكثر الأمور روعة |
| Hollanda'da bir grup var, 600 Hollandalı küçük şirket. | TED | و توجد مجموعة في هولندا تمتلك 600 شركة هولندية صغيرة. |
| Şunu bir dinleyin, Hollanda'da Peter Cohen adında başka bir profesör, ona bağımlılık dememeliyiz, belki ona, | TED | بالنظر إلى هذا، كان هناك أستاذ آخر يدعى بيتر كوهين في هولندا الذي تساءل أنه ربما لا يجدر بنا تسميته إدمانًا. |
| Yapmak istediği şey Hollanda'da olabilecek bir hayali şehir oluşturmaktı. | TED | وكان ما أراده هو بناء مدينة خيالية يمكنُ أن تكون في هولندا. |
| Biz biziz. Hollanda'da iyi polisler olduğu için sevinmelisiniz. | Open Subtitles | لنا هم نحن، هناك الكثير من الشرطين الطيبون, في هولندا |
| Hollanda'da bulunan bütün Alman silahlı kuvvetleri feragatı kabul etti. | Open Subtitles | القائد الألماني وافق علي الاستسلام لكل القوات الألمانية في هولندا وفي الشمال الغربي لألمانيا و الدنمارك |
| Uyuşturucular Hollanda'da bekliyor. Gitmeye hazırlar. | Open Subtitles | البضاعة جاهزة في هولندا من المفترض أن أحضر البضاعة |
| Hollanda'dan 14 yaşında bir kız tanıyorum; bir gemiye binip tüm dünyayı tek başına gezme konusunda çok ısrarlı... | TED | أعرف فتاه بعمر 14 عاماً في هولندا على سبيل المثال , والتي تطالب بأن تبحر بقارب لتأخذ جولة حول العالم بنفسها |
| Bu yüzden Hollanda'daki şehirlerin karakteristik özelliklerini araştırdı ve bu özelliklerin birkaçını birleştirerek böyle bir şehir oluşturdu. | TED | فقام بعمل نوعٍ من التقصي حول ما هي خصائص المدن في هولندا والجمع بين اثنين من تلك الخصائص وهذا ما صممه. |
| Hollanda'ya geleli çok olmamıştı. Frank ile top oynardık. | Open Subtitles | لم نمكث في هولندا لفترة طويلة أنا وفرانك كنا نلعب كرة القدم بشكل جيد |
| Hollanda'nın en yüksek rütbeli ve dünyanın her yerinde birlikleri olan komutanı olarak, bugün burada olmak benim için bir onurdur. | TED | بصفتي القائد الأعلى للقوات المسلحة في هولندا وخفيراً على قوات متوزعة في انحاء العالم أنا أفتخر بوجودي أمامكم هنا |