| Şefe de söyleyin, ailesi artık bunun kefaletini ödeyemez. | Open Subtitles | خذه للداخل ، أخبر الرئيس أن أبويه لا يستطيعون دفع كفالته |
| Langdon sahtekarlik sucundan hapisteyken Banks kefaletini ödeyip cikarmis. | Open Subtitles | عندما كان لانغدون بالسجن بتهمة التزوير بانكس هو من دفع كفالته هناك المزيد |
| Onlara göre Pete, ortadan kaybolmak için kefaletini kullanmış durumda. | Open Subtitles | انا فقط اعني انه تحت مراقبتهم انه الآن مجرد هارب بعد الغاء كفالته |
| Memur bey, lütfen Bay Gambini'yi gözaltına alın. kefalet 200 dolar olarak belirlenmiştir. | Open Subtitles | أيها الحاجب، من فضلك خذي السيد غامبيني إلى الحبس ستكون كفالته 200 دولار |
| Dikbaşlılık yapmasından kastınız, son kefalet duruşmasından kaytardığından beri ailesinin onu araması mı? | Open Subtitles | منفلت, هل تقصدين أنهم يبحثون عنه منذ أن تغيّب عن جلسة كفالته الاخيرة؟ |
| Öyle umuyorum. Leroy cinayetten hapishanede ve kefaleti bir milyon dolar. | Open Subtitles | ليروى حاليا فى السجن لجريمة قتل و كفالته مليون دولار |
| 4 yılda kendisini iki kez hapisten çıkarmış. | Open Subtitles | لقد دفعت كفالته ليخرج من السجن مرتين خلال أخر 4سنوات |
| Sayın yargıç Bay Sweeney'in kefaletle serbest bırakılmasını talep ediyoruz. | Open Subtitles | حضرة القاضي نطلب اطلاق سراح السيد سويني على كفالته الخاصه |
| En az benim yaptığım kadar bu işi yapıyorsun kefaletinin büyüklüğüne bakarak hakim karşısına çıkabilirsin sadece. | Open Subtitles | أنت بهذا العمل مدة طويلة كحالي عليك أن تحكم على مدى خطورة هذا الرجل بحجم كفالته |
| Az önce burada göz yaşları içinde bir adam vardı, ama kefaletini iptal etmek zorunda kaldım çünkü çocuğunun doğum günü partisine gitmişti. | Open Subtitles | كان هنا رجل للتّو باكياً ولكنني إضطررت لإبطال كفالته لأن ذَهبَ إلى عيدِ ميلاد طفلِه |
| Çünkü, Schizo kefaletini ödemek yerine hapse girmesine göz yumdu. | Open Subtitles | لأن بدلًا من أن يدفع كفالته , سكيتزو أحبطه |
| Birisi kefaletini ödedi, şu sapığa kıyafetlerini verin! | Open Subtitles | ثمة أحد دفع كفالته للتو. أجلبي لهذا المنحرف بنطالاً. |
| Her şeyini kaybetmenin pençesindeydi ve suçu kabullenmek üzereydi, Bronx Özgürlük Fonu müdahele etti ve kefaletini ödedi. | TED | كان على وشك خسارة كل شيء، وكان على وشك الإقرار بالجرم، وتدخل "صندوق برونكس للحرية" ودفع كفالته. |
| Neden kefaletini ödemek için uğraşmadınız? | Open Subtitles | لماذا لم تحاولي أن تدفعي كفالته |
| kefaletini ödeyip, durumu eşitlemeye karar verdim. | Open Subtitles | قررت بأن أدفع كفالته وأعتبرنا متعادلين |
| kefalet talebi reddedildi ve 15 gün göz altında tutuldu. | Open Subtitles | وسيبقى في الحجز لمدة 15 يوماً بعد أن تم رفض كفالته |
| Burada gördüğünüz davalı mahkemenin otoritesiyle alay eden, yüzsüz bir şekilde kefalet şartlarını hiçe sayan, ve hepsinin de ötesinde, kaçmaya meyilli bir adam olduğunu hepimize kanıtladı. | Open Subtitles | المتهم لديه لئم كبير جداً الذي قلل من شان هذه المحكمة حيث انه انتهك بوقاحة شروط كفالته |
| İnanabiliyor musun, benden kefalet yatırmamı istedi. | Open Subtitles | وقد سألتنى ان ادفع كفالته, هل تصدقين |
| Bu olayın size dokunan ucu şu ki bu evi ve kerestelik arazinizi kefaleti için ipotek ettirdi. | Open Subtitles | ولكن موقفكم جميعاً من الأمر، أنه رهن هذا المنزل وفداناتكم لدفع كفالته. |
| Şerif'le saat 10'da görüştü. kefaleti 30 lira. | Open Subtitles | لقد تهجم على الشـريف السـاعة 10 ، وحددت كفالته ب 15 جنيه ، وان لم تدفع |
| Kaçma riski olmadığı varsayıldı ve adam kefaleti ödedi. | Open Subtitles | تم إعتباره بأنّه ليس خطر على الرحلات الجويّة وقد دفع كفالته للمحكمة. |
| Peki, tamam, ben de daha fazla para yok, o yüzden onu hapisten çıkarmamı bekleme. | Open Subtitles | اجل ، حسنا ، ليس لدي المزيد من المال لذا يمكنك ان تنسى ان أدفع كفالته مره أخرى |
| Bu adam kefaletle serbest kaldığı süre içinde diğer suçluların hayatları boyunca yaptığı zarardan çok daha fazlasını yaptı. | Open Subtitles | ذلك الشخص قد تسببّ بأضرار أكثر وهو على كفالته من معظم المجرمين طوال حياتهم |
| Görevim Bay Agos'un kefaletinin kurallarına göre yaşayıp yaşamadığından emin olmak. | Open Subtitles | ووظيفتي تنص على أن أتأكد أن السيد (آغوس) يفي بشروط كفالته |