| Şu sandık parlak birkaç kuruştan çok daha değerli galiba. | Open Subtitles | ذلك الصندوق يجب أن يكون يساوي أكثر من بنس لامع |
| Buldukları parlak bir şeyi kurcalarken elleri kopmuş iki çocuk gördüm. | Open Subtitles | رأيت طفلين قطعت أيديهم بفعل إنفجار عندما حاولا أخذ شيء لامع |
| Bir sürtük yüzünden parlak bir politika kariyerini heba ettiğini düşünüyordu. | Open Subtitles | كان يعتقد أنكِ ستتخلين عن مستقبل سياسي لامع بسبب فتاة فاسقة |
| İşgücünden ve terfilerden söz ediyorduk. Senin çok zeki bir çocuk olduğunu söyledim. | Open Subtitles | ناقشنا تنمية القوة العاملة أخبرته أنك فتى لامع |
| Alışılmadık bir olay yazılmış. Bir kuyruklu yıldız şeklini parlayan bir yıldıza çevirmiş tıpkı 2000 yıl önce Bethlehem Yıldızı'nın yaptığı gibi. | Open Subtitles | تقارير بظواهر غير طبيعيه مذنب تغير شكله الى نجم لامع |
| Hubble parlak bir astronomdu ve dünyanın en büyük teleskobuna sahipti. | Open Subtitles | كان هابل عالم فلك لامع ويعمل على أضخم تليسكوب في العالم |
| Seçenekleri mat siyah ve parlak siyah arasına indirmek gerçekten işe yaradı. | Open Subtitles | ما أن حصرنا الإختيارات بين أسود مطفي وأسود لامع وضحت الأمور فعلا |
| Ve bu ise bazı böceklerin üzerinde görebileceğiniz parlak metalik bir yüzeyi taklit etmeye evirilmiş. | TED | وهذه تطورت لتقلد سطح معدني لامع يشابه ذلك الموجود على سطح الخنافس |
| parlak elbiseler giymesi için ve sihirli değnek taşıması için harika bir mazeret oldu. | TED | و هذا أعطاها عذرًا من أجل ارتداء ثوب لامع وحمل عصا سحرية. |
| Erkek arkadaşı da duygularını kamufle etme eğiliminde olup bu nedenle yalnız, parlak beyaz bir kurt gibi görünür. | TED | فحبيبها أيضًا يميل إلي إخفاء مشاعره، ولذلك يظهر كذئبٍ أبيض لامع ووحيد. |
| Uzaydayken, parlak, beyaz, kör edici bir ışık gördük. | Open Subtitles | عندما كنا بالفضاء ، رأينا شيء لامع أبيض يعمي النظر من شدته |
| Olağan dışı bir konudan bahsediyor. Bir kuyrukluyıldız, şeklini çok parlak bir yıldıza dönüştürmüş,... ..tıpkı 2000 yıl önceki BethIehem'in yıldızı gibi. | Open Subtitles | تقارير بظواهر غير طبيعيه مذنب تغير شكله الى نجم لامع |
| parlak zekâlı bir doktor ile araba yarışçısı bir yatakta nasıl olabilir ki? | Open Subtitles | كيف يكون لطبيبة ذو عقلاً لامع بالفراش مع سائق سباقات؟ |
| Hey, parlak zırh giymiş bir şövalye tarafından kurtarılmak her kadının rüyasıdır. | Open Subtitles | إنه حلم كل امرأة ..أن يتم إنقاذها من قبل فارس في درع لامع |
| Başladığında Albay John Patterson oradaydı... bir İrlanda beyefendisi, parlak bir mühendis. | Open Subtitles | كان العقيد جون باترسون شاهدا على الاحداث منذ البدء رجل ايرلندى نبيل ومهندس لامع |
| parlak göklerden ayırmayın Bir yıldız doğdu. | Open Subtitles | ـ على مرمى البصر النجم ـ محترق مضيء لامع محترق لقد ولد نجم |
| Jim nüktedan ve zeki. Kelimeleri bir hançer gibi kullanıyor. | Open Subtitles | الآن، جيم، هنا، هو لامع و بارع يستخدم كلمات مثل خنجر |
| Sana şunu söylemek isterim ki, senin gibi zeki, yetenekli birinin zirvede olduğunu gördüğüme çok sevindim. | Open Subtitles | حسناً ، على أى حال ، لقد أردت فقط أن أخبرك أننى سعيدة جداً لكى أرى رجل لامع موهوب مثلك يندفع رأساً إلى القمة |
| Küçüklüğümden beri parlayan zırhının içinde şovalyemi hayal ederdim, ve şimdi hayallerim gerçek oldu. | Open Subtitles | منذ أن كنت صغيرة، كان فارس أحلامي في درع لامع والآن ذلك الحلم يصبح حقيقة |
| Sonra Pentagon'u bilgilendirin, 10:00'dan 12:15'e kadar Siyah yıldız korumasına ihtiyacımız olacak. | Open Subtitles | وأعلم البنتاجون أننا سنحتاج غطاء لامع أسود من الـ1000 حتَى نهاية 1215 |
| Acı kontrolü, çok zekice. | Open Subtitles | التحكّم باﻷلم، لامع. |
| Park Monceau, Park Montsouris ya da başkası, devasa karanlık bir ormanla çevrili aydınlık bir patika. | Open Subtitles | متنزه مونسيوة متنزه مونتزيور أَو متنزه أخر في ممر لامع مجاورَ لغابة مُظلمة ضخمة |
| O, çok iyi, neşeli ve zekiydi. Övülmesi gerekirdi. | Open Subtitles | كان طيب جداً و لامع ومرح يجب أن يمدح |
| Burası da amma parlıyor. | Open Subtitles | بأنّها أصبحتْ. هو لذا لامع هنا. |
| Ama fazla parlaktı, anne. Anladın mı? | Open Subtitles | لقد كان لامع جدا يا أمي، حسنا؟ |