| Teknoloji ve toplumumuz için üç radikal değişiklik yapmamız gerek. | TED | يجب علينا إجراء ثلاثة تغيرات جذرية للتكنولوجيا والمجتمع الخاص بنا. |
| Böylece o gunlerden telefonun güçlenme aracı haline geldigi ve Hindistanlıların Teknoloji algısını gercekten değiştiren bir yol kat ettik. | TED | لذلك يمكن القول أننا قطعنا شوطا مهما منذ تلك الأيام حيث أصبح الهاتف أداة للتمكين وبالفعل تغيرت نظرة الهنود للتكنولوجيا |
| Mevcut Teknoloji büyük bir atılım yapmazsa bu Teknoloji işe yaramaz. | Open Subtitles | لا فائدة للتكنولوجيا الحديثة ما لم تقفز التكنولوجيا الحالية نحو الأمام |
| teknolojinin bireysel kimliği nasıl tahrip etiğini göstermek için markalarını kendileri barkodluyorlar. | Open Subtitles | قاموا بوسم أنفسهم برموز شريطية ليبرهنوا كيف للتكنولوجيا أن تدمر الهوية الشخصية |
| Tek gereken, onları konuşturacak teknolojiye sahip olmak. | TED | نحن فقط بحاجة للتكنولوجيا المناسبة لدفعهم للحديث لنا. |
| Bu suçlu, benim 1956'da Georgia Tech'ten mezun olduktan sonra son 52 yılımı geçirdiğim yer olan ticaret ve sanayidir. | TED | والمتسببان هما الأعمال التجارية والصناعة والتي أمضيت فيها 52 عامًا منذ تخرجي من معهد جورجيا للتكنولوجيا في عام 1956 |
| Teknoloji, tasarım, eğlence, yaratıcılık vizyonlarımızın insanlık, şefkat ve adaletle iç içe olması gerektiğinin farkındasınız. | TED | وأن رؤيتنا للتكنولوجيا والتصميم والترفيه والإبداع عليها أن تتزاوج مع رؤيتنا للإنسانية ، والتعاطف ، والعدالة. |
| ki bu benim modern Teknoloji kullanımına dair bulabildiğim tek örnek. | TED | و أول مثال توصلت إليه عن الإستخدام الحديث للتكنولوجيا |
| Burada ekibimizle birlikte, bir depoda bir Teknoloji gösterimi yapmaktayız. | TED | هنا صورتنا مع فريقنا نضع تصوراً للتكنولوجيا في مستودع. |
| Tekrar söylüyorum ki bu, yüksek Teknoloji ürünü değil, sadece | TED | ومرة أخرى، لم يحدث هذا نتيجة للتكنولوجيا الفائقة. |
| Burada değişimi yaratacak olan Teknoloji. | TED | يمكن للتكنولوجيا أن تلعب دورا مهما هنا. |
| Merkezi olmayan bir Teknoloji bu devrim için katalizör görevi görebilir. | TED | ويمكن للتكنولوجيا اللامركزية أن تعمل كعامل مُحفّز لهذه الثورة. |
| Yani, daha iyi fikirler gerçekten her zaman beğenmediğimiz teknolojiye yanıtımızdır, yani, daha iyi Teknoloji. | TED | إذن، أفكار أحسن هي دائما الإستجابة للتكنولوجيا التي لا تعجبنا وأساسا، تكنولوجيا أفضل. |
| Ama bu gerçekten iyi bir fikir. Bu Teknoloji için iyi bir iş. | TED | لكن هذه بالفعل فكرة جيدة. ذاك عمل جيد للتكنولوجيا. |
| Soru şuydu: teknolojinin, yeni teknolojinin, bu kavrama nasıl eklenebilirdi? | TED | والسؤال كان : كيف يمكن للتكنولوجيا ، وخاصة اللتكنولوجيا الحديثة ، أن تضاف الى هذه الأماكن؟ |
| teknolojinin insana çok benzer ama biraz tuhaf olduğu o tekin olmayan, ürkütücü his. | TED | إنه العامل المريب للتكنولوجيا حيث أنها قريبة للإنسان لكنها بعيدة بعض الشيء. |
| Ama Cal Tech'te bir araştırma tavanarası var. | Open Subtitles | لكن يوجد حجرة مجهزة في شركة كال للتكنولوجيا |
| Bizler Teknik olarak sürüklendikçe, insanların önemi daha önce hiç bir zaman olmadığı kadar fazla olur, | TED | كلما ازداد انقيادنا للتكنولوجيا, كلما ازدادت أهمية الأشخاص عن ذي قبل. |
| Lynette, bu Glenn Morris, Morris Teknolojileri'nin C.E.O.su... | Open Subtitles | لينيت, هذا جلين موريس الرئيس التنفيذي لشركة جلين للتكنولوجيا |
| "Patentli süper-bobin teknolojisi"ni kullanıyor. | Open Subtitles | حسناً ، إنه يستخدام براءة اختراع للتكنولوجيا |
| Bu bağlamdan, Brisbane'daki Queensland University of Technology'de bir sanat sergisi oluşturduk. | TED | ظهر من هذه السياقات عمليات التركيب في المجال الفني لجامعة كوينزلاند للتكنولوجيا في بريسبان. |
| Boston'da MIT'de bilim adamları Kismet adında bir robot geliştirmiş. | Open Subtitles | اخترع العلماء في معهد ماساتشوستس للتكنولوجيا في بوسطن إنساناً آلياً |
| Benim adım Katie Bouman ve MIT'te PhD öğrencisiyim. | TED | اسمي كيتي بومان، وأنا طالبة دكتوراه في معهد ماساتشوستس للتكنولوجيا. |
| Bir biyoteknoloji firmasında, ben ve çalışanlar nazik görünenlerin lider olarak görülmesinin iki kat daha muhtemel olduğunu ve çok daha iyi iş yaptıklarını bulduk. | TED | في مؤسسة للتكنولوجيا الحيوية، وجدت أنا وزملائي أن الأشخاص الدمثين يتضاعف احتمال رؤيتهم كقادة، وأداؤهم أفضل بشكل ملحوظ. |