| Kaddafi'nin acımasız diktatörlüğüne karşı göğüs gererek bir cesaret örneği sergilediler. | TED | و لقد أظهروا مثالاً يحتذي به للشجاعة فى مواجهة دكتاتورية القذافى الوحشية. |
| vermeyeceğim. Christian'a sen bir aslansın diyeceğim; bir cesaret ve mükemmellik tapınağısın. | TED | سأخبر كريستشن أنه أسد، أنه ملاذ للشجاعة والروعة. |
| cesaret kalıp işi değil anlaşılan. | Open Subtitles | لا يبدو لى الحجم مقياس للشجاعة اليس كذلك ؟ |
| Uzak diyarlardaki engellenmiş topraklarda yaşayan insanlara bir çözüm yolu sunmaları için onlara ihtiyaç duydukları cesareti kendilerinde bulmalarını sağladın. | Open Subtitles | من أجلهم ليفهموا أنهم يحتاجون للشجاعة ليفرضوا حلاً على هذه الشعوب البعيدة والبلدان المحبطة |
| Bence yaptığımız işte cesaretin aktarıcıları olmalıyız. | TED | أعتقد أننا لا بد أن نصبح ناقلين للشجاعة في العمل الذي نقوم به. |
| Böyle cesur ufaklıklar olduğunuz için, her birinize 5 şaplak atacağım. | Open Subtitles | نظرا للشجاعة التي أبديتموها فسوف أعطي كل منكم الليلة خمسة ضربات فقط |
| Damarlarındaki cesarete bağlılık yemini ediyorum. | Open Subtitles | و أنا اقسم بالولاء للشجاعة التي تجري بعروقك |
| Kahramanlık şansın, arzu ettiklerin yitip gidene kadar orada kalmaktan. | Open Subtitles | و كل فرصة للشجاعة قد أصبحت غير قابلة للإسترجاع أو الرغبة |
| Her türlü cesaret vardır, bilirsin. | Open Subtitles | يوجد انواع كثير للشجاعة ، اتعرف ذلك ؟ أجل. |
| cesaret ve Fazilet Mücadelesi'ni yazan adama karşı gelmek olmaz. | Open Subtitles | لا يمكنك مجادلة الرجل الذي كتب كتاب "لمحات للشجاعة بالحياة" |
| Ölümcül tehlikeyle yüz yüzeyken gösterdikleri cesaret için, ben bu vesileyle Simon Coombs ve Jay Felger'in her birini Hava Kuvvetleri Sivil Kahramanlık Madalyası ile ödüllendiriyorum. | Open Subtitles | لشجاعتهم على مواجهة الخطر المميت أمنح لكل من سيمون كومبس و جاي فيلجر مكافأة القوات الجوية للشجاعة |
| Bu subay, doğu cephesinde savaşırken yaralanmış ve Demir Haç cesaret madalyası almıştı. | Open Subtitles | الرجل الذي اُصيب للتو أثناء القتال على الجبهة الشرقية والذى ربح الصليب الحديدي للشجاعة |
| Bir adam hayat kurarken, cesaret onu yarı yolda bırakmaz. | Open Subtitles | عندما يبني رجل حياته على النزاهة فلا يمكن للشجاعة أن تنتهي |
| Bir adam hayat kurarken, cesaret onu yarı yolda bırakmaz. | Open Subtitles | عندما يبني رجل حياته على النزاهة فلا يمكن للشجاعة أن تنتهي |
| savaştaki cesareti nedeniyle şeref madalyası aldı. | Open Subtitles | وسام الشرف للشجاعة في المعركة. |
| Kaptanlar iyi ama bazen kendimi o adadaymışım gibi hissediyorum Gilligan da bazen çok salakça olabiliyor korkusuz ekibin cesareti olmasaydı Minnow da sen de kaybolabilirdiniz. | Open Subtitles | ' سكيبير حسنا لكن أحيانا أحس أنا على تلك الجزيرة وجيليجان يمكن أن تكون غبية جدا أحيانا. إذا هو ما كان للشجاعة الطاقم الجرئ، |
| İlginç bir bahane. Binmek için kendine güvenin olmalı! cesaretin olmalı! | Open Subtitles | عذر جيد أنتي بحاجة للشجاعة للجلوس بهذه الراكبات |
| İnan bana, cesaretin gerçek sınavı evliliktir. | Open Subtitles | صدقني ، الزواج هو الإختبار الحقيقي للشجاعة |
| kalbi temizleme fikrinin cesur gerçekçilikle mükemmel derecede harmanlandığını sanıyorum. | Open Subtitles | اظن انه ممزوج من القيمة المناسبة للشجاعة الواقعية مخلوطة باللمحة الروحية |
| Bu harabenin kültür fikrini korumadığı için ondan kurtulmak için cesarete ihtiyacımız var. | Open Subtitles | في مثل هذا الخراب لن تفلح فكرة الثقافة نحتاج للشجاعة للتخلص منها |
| Ve anılarla tutkulardan başka, tüm yiğitlik fırsatlarının yitip gitmesinden. | Open Subtitles | و كل فرصة للشجاعة قد أصبحت غير قابلة للإسترجاع أو الرغبة |
| Aşağıdaki korkmuş ve kafası karışmış çocuk mu, ya da ona yardım edecek cesaretinizin olmama olasılığı mı? | Open Subtitles | ذلك الطفل الخائف والمذعور بالأسفل أم إحتمالية أنك تفتقد للشجاعة لمد يد العون إليه ؟ |
| 59 düşman öldürmüş, 2 gümüş, 4 bronz yıldız, 4 gazilik madalyası ve şeref madalyası. | Open Subtitles | قتل 59, ونال وسامين من النجم الفضي و 4 برونز و 4 أوسمة للشجاعة. |