sadece bir kaç Jaffa kaldı. Onları etkisiz hale getirebiliriz. | Open Subtitles | ليس هناك سوى عدد قليل من الجافا يمكننا القضاء عليهم |
Bu da demek oluyor ki, bütün Philadelphia şehrinde, benim çıkabileceğim sadece 35 erkek vardı. | TED | و هذا يعني ببساطة أنه ليس هناك سوى 35 رجلا يمكن أن ألتقيهم في مدينة فيلادلفيا بأكملها. |
sadece hayatın var nasıl berbat ettiğin ve seni kurtarmak için orada kimin olduğu ya da kimin olmadığı. | Open Subtitles | ليس هناك سوى حياتك كيف تعبثين فيها ومن هناك كي ينقذكِ |
Biliyorum, ve tek kat reçel mi olurmuş? | Open Subtitles | أعرف ذلك, و ليس هناك سوى طبقة واجدة من المربى |
800'ün üzerinde nobel ödülü kazanan insan var, ancak yalnızca 15 bilimadamının ismi bir elemente verildi. | TED | حتى اليوم هناك 800 جائزة نوبل تم توزيعها على العلماء ولكن ليس هناك سوى 15 عالماً هناك عناصر قد سميت باسمائهم |
"sadece bir çıkış yolu var ve kirli, hileli oyunların... | Open Subtitles | ليس هناك سوى مخرج واحد لك، وينبغي علي القبول به... |
Uzak geleceğin korku dolu karanlığında sadece savaş vardır. | Open Subtitles | في الظلام القاتم للمستقبل البعيد ليس هناك سوى الحرب |
sadece biraz şans ve aşırı öfke var. | Open Subtitles | ليس هناك سوى القليل من الحظ والغضب المفرط |
sadece kağıtlara bakan adamlar bunun iyi bir fikir olduğunu düşünür. | Open Subtitles | ليس هناك سوى شخص بيروقراطي.. قد يظن أن ثلاثة رجال بكل شاحنة يعد بالفكرة الجيدة. |
sadece bir tane sonsuz doğum günü kutlaması var ve onda da herkes sürpriz poşetleri alır ve hiçbir ebeveyn işin kolayına kaçamaz. | Open Subtitles | ليس هناك سوى عيد ميلاد واحد بلا نهاية حيث يحصل الجميع على حقيبة هدية ولا أب يتدبر ذلك بسهولة |
Çünkü hayatta bildiğimizden ötesi yoksa demek ki sadece endişeler kendinden şüphe pişmanlık ve yalnızlık var. | Open Subtitles | لأنه إذا لم يكن هناك المزيد في الحياة أكثر مما نعرف مسبقاً إذاً ليس هناك سوى القلق وفقدان الثقة بالنفس ندم والوحدة |
sadece birkaç günlük yiyecek ve su kalmış. | Open Subtitles | ليس هناك سوى بضعة أيام من الطعام والماء اليسار. |
Tamam, içinde oraya çıkmayı isteyen küçük bir parça yok mu? | Open Subtitles | ليس هناك سوى جزء ضئيل من أنت الذي يريد الحصول على ما يصل إلى هناك؟ |
Kadın cinsel organına yaklaşmak için tek bir aşk parmağı vardır. | Open Subtitles | ليس هناك سوى اصبع واحد من المحبوب مع الاقتراب من الأعضاء التناسلية للإناث |
Yüzbaşı. Onlarla başa çıkmanın tek bir yolu var. | Open Subtitles | كابتن الفريق ، ليس هناك سوى طريقة واحدة للتعامل معها. |
...ve hatırlasana bana bir tek kız karınca olduğunu söylemiyor muydun? Kraliçe miydi? | Open Subtitles | أتتذكر قولك أنه ليس هناك سوى أنثى نمل واحده, الملكه؟ |
Tüm bu yiyecekler. İçeride bir avuç dolusu insan var. | Open Subtitles | كل هذا الطعام، ليس هناك سوى حفنة من الأشخاص |