| gördüğümüz şeyi bizim oluşturduğumuza dair oldukça ikna edici kanıtlar var. | TED | ولكن هناك بعض الأشياء التي تفرض نفسها بأننا ننشئ ما نراه |
| ama bizim gerçekte gördüğümüz böyle devam etmesinden daha da ileri gidileceği. | TED | و لكن ما نراه حقيقة نحن في الحقيقة نفعل أكثر من المجاراة. |
| Fakat gördüğümüz şeyin ardında en yakın yıldızımızın bambaşka bir resmi var. | Open Subtitles | لكن إن تخطينا ما نراه سنحظى بصورة مغايرة جداً لأقرب النجوم إلينا. |
| Bugün gördüklerimiz Mars, Dünya, Merkür ve Venüs iç güneş sistemimizin hayatta kalanları. | Open Subtitles | ما نراه الآن المريخ والارض وعطارد والزهرة هذه الكواكب الداخلية في النظام الشمسي |
| Tüm bunlar, bu günlerde fikri mülkiyet savaşlarında gördüklerimizi gerçekten açıklıyor mu? | TED | هل حقا يفسر هذا ما نراه مع معارك الملكية الفكرية هذه الأيام؟ |
| Bizim bu virüste veyahut karma virüslerde açık bir şekilde; gördüğümüz şey; diğer insanların tamamen hareketli olmasına karşın birini anında öldürebilmesi. | Open Subtitles | ما نراه كما يبدو هُنا هو فيروس أو مُركب معقد من فيروسات، يقتل البعض تقريباً فى الحال أثناء تَركُه للآخرين حاميلين له. |
| Bizim gördüğümüz insan kapıcılarından daha fazla algoritmiklere meşalenin el değişimidir. | TED | ما نراه هو بالأحرى تسليم المشعل من حراس البوابات البشريين إلى اللوغاريثميين. |
| doğuştan ilkeci olmalarıdır. Bundan şunu kastediyorum biz şeylere sadece onları gördüğümüz gibi, onları duyumsadığımız gibi ya da onları işittiğimiz | TED | ما اعنيه بهذا .. اننا لا نتفاعل فحسب مع ما نراه او ما نشعره به او ما نسمعه |
| gördüğümüz şey ilk olarak çok aktif bir kültür, bir çok bölünme, daha sonra hücreler ayrıldığında çok temiz bir çekirdektir. | TED | ما نراه يتمثل في، أولا زرع نشيط جدا وكثير من الانقسامات ثم أنوية واضحة جدا عند انفصال الخلايا. |
| Sanırım burada, eğrinin bu patlamasında gördüğümüz şey budur. | TED | وفي اعتقادي أن هذا ما نراه في انفجار المنحنيات هذا. |
| Şimdi gördüğümüz şey şudur: Bu nöron, sıçan ne zaman ortamın içerisinde belli bir yere gitse bunu fark ediyor. | TED | وبالتالي ما نراه هو أن تلك الخلية العصبية تعرف كلما ذهب الجرذ إلى مكان معين من الفضاء. |
| şimdi, 17, 18. yüzyıllarda gördüğümüz naftalin gibi size oyun edecek bir şeyin dışındaki ilaçlar için devamlı araştırmadır. | TED | إذا ما نراه فى القرن الـ 17 و الـ 18 هو البحث المستمر عن أدوية أخرى غير الكافور تؤدى الغرض. |
| Aslında gördüğümüz, burada bulunanın 10 trilyonda birinden daha azı. | TED | في الحقيقة، ما نراه هو جزء واحد فقط من 10 تريليونات مما هو موجود. |
| Ya videoyu ses titreşimlerini elde etmek için kullanabilsek, ses titreşimleri de diğer bir tür harekettir, ya gördüğümüz her şeyi mikrofona dönüştürebilsek? | TED | ماذا لو تمكنا من إستخدام الأفلام لأاتقاط ذبذبات الصوت والتي هي ليست إلا نوع آخر من الحركة وتحويل كل ما نراه إلى ميكروفون |
| Bize sadece bu odanın şipşak fotoğrafını çekiyormuşuz gibi geliyor, ama aslında, gördüğümüz her şeyi oluşturuyoruz. | TED | ويبدو إننا سنأخذ صورة لهذه الغرفة كما هي لكن في الواقع بأننا ننشئ كل ما نراه |
| Bizler görsel varlıklarız, yani bildiklerimizi öğrenmek için gördüğümüz şeyi kullanırız. | TED | نحن كائنات تعتمد على حاسة البصر بشكل أساسي، لذلك نعتمد على ما نراه لكسب المعارف. |
| gördüğümüz her şey atom denilen küçük, bölünemez parçalardan oluşuyor. | TED | و هو أن كل ما نراه يتكون من أجزاء متناهية في الصغر لا تتجزأ، تسمى الذرات. |
| ve üç saat sonra kafesinde dibinde gördüklerimiz ölü sivrisinekler, | TED | و لاحقا بعد ثلاث ساعات ما نراه فى قاع القفص هو بعوض هالك، |
| Aslında iş şuna dönüşüyor ki orada bütün gördüklerimiz, o sıvı, hidrokarbon, etan ve metan, arabanıza koyduğunuza benzer birşey. | TED | ما تبين لاحقاً، هو أن كل ما نراه من السوائل مكون من الهيدروكربونات و المتان و الإتان و هو مشابه لما تضعونه في سياراتكم |
| Olaylara tarih merceğinden bakmak bu çekişme sürecinde gördüklerimizi daha iyi yorumlamada bize yardımcı olacaktır. | TED | ومن منطلق ما نراه في هذه المنافسة، من المفيد تحديد موقع لها في أكبر خارطة تاريخ. |
| bölünme girişiminde bulunan hücreleri görüyoruz. | TED | ما نراه هو ان الخلايا ستحاول الانقسام لعدّة ساعات |
| İşte ben bugün size ekranda ne gördüğümüzü değiştirmenin mümkün olduğunu söylemek için burdayım ve oraya ulaşmamız için sabırsızlanıyorum. | TED | حسنًا أنا هنا اليوم لأخبركم أنه ليس من الممكن فقط تغيير ما نراه على الشاشة لكنني أتوق لوصولها إلى ذلك. |
| Bu şu demek: Ekranda gördüğünüz şey, gerçekte inanılmaz derecede küçük bir şey. | TED | وهذا يعني أن ما نراه على الشاشة هو في الواقع في غاية الصِغَر. |