| O sorunlu bir, vahşi çocuktum yolunu bulmak için bir şans hiç kim. | Open Subtitles | لقد كانت مضطربة, فتاة جامحة لم تحصل ابداً على فرصة لتعثر على طريقها |
| sorunlu bir üniversite öğrencisinin seri katil olduğunu düşündüğünüz biriyle buluşmasına izin mi verdin? | Open Subtitles | هل فعلا سمحت لطالبة جامعة مضطربة ان تلتقي برجل ظننت انه سفاح؟ |
| Bu beni rahatsız ediyor ve parayı yırtıp atmak istiyorum. | Open Subtitles | أتعرف هذا يجعلنى مضطربة. أريد أن ألقى بكل هذه الأموال. |
| Matematik saçma, karışık, rast gele, düzensiz ve berbat bir şeymiş. | Open Subtitles | إنها سخيفة، مرتبكة عشوائية مضطربة ، و غير سارة بشكل كبير |
| Kendini, kızın erkek arkadaşı sanıyor ve kız mükemmel bir hedef tatlı, utangaç, sıkıntılı, ... ve çevrimiçi yaşıyor. | Open Subtitles | يؤمن بأنه صديقها وهي الهدف المثالي حلوة، خجولة، مضطربة |
| sorunlu bir insan ama, iyi şeyler yapabileceğine inanıyorum. Adını temize çıkarmak istiyorum. | Open Subtitles | انه مثل روح مضطربة ,ولكنى لااصدق انه يفعل هذا , اريد ان ابرئ اسمه. |
| Çok sorunlu bir kız, ama sanırım bize önemli bilgiler sağlayacak. | Open Subtitles | انها فتاة مضطربة كثيرًا ، لكن من المأمول انها ستجلب بعض المعلومات لنا |
| "Zoe sorunlu bir kızdı." "Yanlış insanlar kafasını bulandırdı." | Open Subtitles | كانت فتاة مضطربة إختلطتْ مع الناسِ الخاطئينِ |
| Zoe'nin sorunlu olduğunu söylemek istemiyorum. | Open Subtitles | حسنا , انا لا اريد ان اقول انها كانت مضطربة |
| Genç ve sorunlu bir anne, belki öldürdü belki de öldürmedi. | Open Subtitles | أمٌّ شابة مضطربة جدّاً ربما قتلتها وربما لم تفعل |
| Muhtemelen yaşıyla ilgilidir. Bazı yönlerden zihni bulanmış oldukça sorunlu bir genç kız. | Open Subtitles | ـ حسناً، على الأرجح هو الفارق العمّر بينكما ـ أنها فتاة شابة و مضطربة و متشوشة أحياناً |
| Otopsi yaptırması gerektigini söyledim ama ağabeyinin kesileceği düşüncesi onu çok rahatsız etti. | Open Subtitles | قلت أنها يجب عليها عمل تقرير شرعي ولكنها كانت مضطربة عندما علمت أن هناك فكرة لتقطيع الجثة في عملية التقرير الشرعي |
| Acı, rahatsız edici hallere bürünebilir. | Open Subtitles | احلام القتل يمكن للحزن ان يكون له اشكال مضطربة |
| Müthiş bir oyuncu olduğunu... ama insan olarak aklının karışık olduğunu. | Open Subtitles | أنك رائعة جداً كممثلة ولكنك مضطربة جداً كإنسانة |
| Kocası kayıp, doğumu sıkıntılı. Biraz zaman alabilir. | Open Subtitles | زوج مفقود, إنها حالة ولادة مضطربة, قد أتواجد هناك لبعض الوقت |
| Dinleyin. Açıkçası, bu konu beni biraz huzursuz etti. | Open Subtitles | يا إلهي ، إستمعي ، سأخبرك بالحقيقة أنا مضطربة قليلاً بشأن هذا |
| İşimin avantajları işte. Neden bu kadar üzgün olduğunu anlamıyorum, tatlım. | Open Subtitles | إحدى إكراميات الوظيفة أنا لا أفهم لماذا أنتٍ مضطربة للغاية يا حبيبتي |
| Cevaplar arayan perişan karısıyla yada başka bir gündemle ortaya çıkan kadınla aynı taraftayız. | Open Subtitles | نحن نتعامل مع أرملة مضطربة تبحث عن إجابات أو مع إمرأة بـ أجندة مختلفة كلياً |
| - Belki de haklısındır. Belki de sadece olan biten yüzünden gerginim. | Open Subtitles | ربّما، وربّما أنا مضطربة بسبب كلّ ما يجري |
| Hayatı ve ailesi Dengesiz bir kadının kaprisine kalmıştır. | Open Subtitles | حياته وعائلته تعتمدان على نزوة إمرأة مضطربة |
| Adet gördü ve ne olduğunu anlayamadı. Korktu ve kafası karıştı. | Open Subtitles | أتتها الدورة و لم تعرف ماذا كانت كانت خائفة و مضطربة |
| Resmen bir psikopat olduğunu anladığın zamanı hatırlıyor musun? | Open Subtitles | أتتذكّرين اللحظة المحددة التي عرفتي بها أنّكِ مضطربة عقليًا تمامًا ؟ |
| Ancak kamera önünde pek tedirgin olur ve ellerini ne yapacağını hiç bilemezdi. | Open Subtitles | لكن طلته على الشاشة كانت مضطربة و لم يعلم مطلقا ماذا يفعل بيديه |
| 60'ların sonlarında bütün şehirler sorunluydu. | Open Subtitles | يبدو أن كل المدن كانت مضطربة . في عقد الستينات |
| Bu hayali haritaya göre dünyadaki bazı ülkeler çalkantılı ülkelerdi. | TED | فطبقًا لتلك الخريطة التخيلية، بعض أجزاء العالم هي دول مضطربة. |