| Banyodaki lavabonun altına bir kutu sarımsak tuzu oldukça şüpheli biçimde saklanmış. | Open Subtitles | علبة تحتوي علي ملح وثوم مخبئة بطريقة مريبه داخل الحوض فى الحمام |
| Bir zerre sofra tuzu sodyum ve klor atomlarından meydana gelmiştir. | Open Subtitles | حُبَيبة من ملح الطعام تتألف من ذرات الصوديوم و الكلورين |
| - Dinliyor musun? - Biberiye. Biraz deniz tuzu. | Open Subtitles | نبات أو ملح الطعام إن لم يكن لديك ملح البحر |
| Aynı fikirde olmasam da, Bay Mayhew çok acil olduğunu düşünüyor. | Open Subtitles | انه يبدو سخيفا بالنسبة لى و لكن مستر مايهيو يعتقد أن الأمر ملح |
| Bebeğim,daha az önce sana tam kıvamında 100 tane tuzlu fıstık verdim. | Open Subtitles | حبيبتي لقد أحضرت لكِ لتوي 100 حبة فستق بكمية ملح مناسبة أيضاً |
| - bir kaç kaşık tuz... - Tuz mu? | Open Subtitles | غّرفةٌ من بعض أملاح الابسوم - ملح ؟ |
| ABD Nüfus Sayım İdaresi'nde çalışan Howard Salt isimli bir federal memur dün Beyaz Saray'ın ön kapısına kadar gelmiş, güvenlik tarafından durdurulmuş, yanlışlıkla kendi silahıyla vurulmuştu. | Open Subtitles | ملح هاوارد، مستخدم إتحادي العمل على إحصاء السكان الأمريكي حصل على بقدر ما البيت الأبيض الباب الأمامي أمس حيث هو توقّف عند الأمن وضرب عرضيا ببندقيته الخاصة. |
| Neredeyse Judith Jones'a tatsız tuzsuz bir boeuf bourguignon yedirtecektim. | Open Subtitles | كنت ستجعلني أقدم لـ جوديث جونز ـ ـ بووف بورجنيو ـ بلا ملح |
| Bir ay içinde yalancı göz yaşlarının tuzu daha yakarken kızarmış gözlerini evleniyor bu adamla. | Open Subtitles | قبل ان ملح دموعها الغير حقيقة تتوقف من قرحة عينها تزوجت |
| Barakada yerde bulduğumuz kristaller bildiğimiz sofra tuzu. | Open Subtitles | كريستالات وجدناها على أرضية الثكنة ملح طعام بسيط |
| Massala. Kaya tuzu, kimyon, acı biber ile daha da güzel oluyor. | Open Subtitles | ماسالا, ملح صخري, كمون, فلفل حار, يجعلها افضل |
| Bu çorba mükemmel. tuzu azalt, tereyağını arttır. | Open Subtitles | على مهلكم مع الموريني ملح قليل, طحين اكثر |
| Hayatim, daha simdi 100 tane Antep fistigi getirdim, hemde tuzu tam istedigin gibiydi. | Open Subtitles | حبيبتي لقد أحضرت لكِ لتوي 100 حبة فستق بكمية ملح مناسبة أيضاً |
| Gerçek kaya tuzu. Sahte kimlikler. | Open Subtitles | هذا ملح صخري حقيقي و هذه هي الهويات المزيفة |
| - Ve? Üzerinde sodyum ve bazı mineraller var, deniz tuzu olduğunu düşünüyorum. | Open Subtitles | كان صوديوم، والمعدن المحتوى يُقترح بأنه كان ملح بحر |
| Dinle, bu acil... Sesin çok kötü geliyor. | Open Subtitles | . اسمعى ليندا هذا امر ملح ليندا صوتك رهيب |
| Çok acil ve hassas bir mevzu için sana ihtiyaç var Gaius. | Open Subtitles | أنت مطلوب لأمر كبير و ملح وذو حساسية شديدة |
| Aslında çevredeki deniz suyundan çok daha yoğun olan tuzlu sudan oluşmuş yoğun bir çorba tarafından bir çıkıntı yaratılmıştı ve kum da yüz binlerce midyeden oluşmuştu. | Open Subtitles | في الحقيقة, فإن الحواف الملتفة وجدت بواسطة حساء سميك من ملح الماء الأثقل بكثير من مياه البحر المحيطة |
| Tuz mu? | Open Subtitles | ملح ؟ |
| Artık sadece tuzla biber kaldığı için çok komik görünüyor. | Open Subtitles | انها مجرد ملح و فلفل الآن لذلك فهي تظهر سخيفة للغاية الآن |
| Sabundaki en önemli madde yağ asidi tuzudur. | Open Subtitles | الشيء الأكثر أهميه في الصابون هو ملح الحامض الدهني |
| Çünkü basur, diken ve deniz tuzunu içeren bir tane var. | Open Subtitles | لأنني حصلت على بواسير جميلة تتضمن فرشاة للقوارير و ملح البحر |
| Eğer araştırmaya ciddi bir şekilde hazırlanmışsanız burada bildiğimiz tuzdan çok daha ilginç başka kalıntılar da bulabilirsiniz. | Open Subtitles | ،إن استعددت لبحث جاد بوسعك العثور على بقايا أكثر إثارةً من مجرد ملح طعام |
| Evrendeki bütün tuzları istiyor ve burada hiç yok. | Open Subtitles | يحتاج إلى كل الملح الموجود في الكون المعروف ما من ملح هنا |
| Tamamen yağdan ve biraz deniz tuzundan oluşan bir saç spreyinden bahsetti. | Open Subtitles | والذي هو فقط زيت مع قليل من ملح البحر هذا من اجل تثبيته اكثر |