| aslında riske attı. | TED | هم في الواقع وضعو الامن و حياه الناس في خطر |
| Bunlar aslında, yaşamdaki deneyimlerimizi çözümlemekte kullandığımız mekanizmalardır. | TED | هم في الواقع الآلية التي من خلالها نكتسب خبرتنا في البقاء أحياء |
| Eğer aslında kullanmıyorlarsa, maymunlara para hakkında nasıl soru soracağız? | TED | كيف يمكننا أن نسأل القرود عن النقود بينما هم في الواقع لايستخدموها؟ |
| Bu bir pazar mı, ya da biz maymunların bir şey yaparak aslında zeki olmasalar da öyle görünmelerini sağlayarak tuhaf bir psikolog numarası mı yaptık? | TED | هل يعتبر هذا سوقا أصلا، أم أننا قمنا بإحدى الخدع النفسية الغريبة وحسب بإقناع القردة للقيام بشيء، يبدو ذكيا، دون أن يكونوا هم في الواقع أذكياء. |
| Şunu da itiraf etmeliyim ki, aslında kafilemizden birkaç kişi Cücedir. | Open Subtitles | ويتحتّم عليّ الاعتراف بأنّ عدّة أفراد مِنْ مجموعتنا هم في الواقع أقزام |
| Sizlerin medyadan edindiğiniz intiba onların Batı'nın peşinde olduğu yönünde, ama aslında asıl peşinde oldukları Müslüman insanların kendileri. | TED | وفي الأخبار يمنحوك انطباعاً أنّهم يريدون قتلنا نحن الذين نقطن الغرب، ولكن هم في الواقع يريدون قتل الناس من الخلفيات المسلمة الأخرى بشكل أساسي. |
| Bana bütün fakir insanların aslında odun denilen şeyler olduğunu öğretti. | Open Subtitles | علّمني أنّ كل الفقراء هم" "في الواقع أشياء تدعى الأغبياء |
| aslında, müthişler, Carly. | Open Subtitles | هم في الواقع فعلا مجعدي الشعر رائعين |
| aslında kızlar bir bakıma oyuncular ve gösteriden zevk aldıklarına erkekleri inandırmaları gerekiyor. | Open Subtitles | الفتيات هم... في الواقع, فنانات يجب عليهم إثارة الرجال والاستمتاع بالخبرة |
| Böylece onlarla temasa başladım... ...çünkü aslında bunu yapmam için bana izin verdiler... ...ve ben "Oraya gelmek ve neler bulduğumuz anlatmak istiyoruz. | TED | لذا بدأت التواصل معهم -- لأنهم هم في الواقع من أعطوني تصريحاً لأقوم بكل ذلك -- و قلت، "أود أن آتي و أخبركم عما إكتشفنا." |
| - aslında onlar beni aradı. | Open Subtitles | هم في الواقع اتصلو بي |