| Seks. Etraf bir sürü hızlı seksle dolu değil mi? | TED | الجنس . هنالك الكثير من الجنس السريع ، اليس كذلك؟ |
| Saygı görmek isteyen bir sürü insan, koca ülkeler var. | Open Subtitles | هنالك الكثير من الناس والكثير من البلدان التي تحتاج الاحترام |
| Hey patron, bu şeylerden neden bu kadar çok var? | Open Subtitles | مرحباً أيها الرئيس، لما هنالك الكثير من هذه الأشياء اللعينة بأي حال |
| çok fazla risk aldık efendim. Onu hemen mahkemeye çıkarmalıyız. | Open Subtitles | هنالك الكثير مهدّدأً بالضياع،، سيدي نَحتاجُ أن نجَلْبه إلينا الآن |
| Düşünecek daha önemli o kadar çok şey var ki,.. | Open Subtitles | هنالك الكثير من الأشياء المهمه التي علي أن أفكر بها |
| yasal olarak yapabileceğin bir sürü şey var. | Open Subtitles | هنالك الكثير من الأعمال الشرعية التي يمكنك فعلها في هذا العالم |
| Özellikle hatırlıyorum ki değerlendirilmesi gerektiğini düşündüğüm başka bir çok insan vardı. | Open Subtitles | على وجه الخصوص أتذكر أن هنالك الكثير ممن رأيت أخذهم بعين الإعتبار |
| Ama biraz yardım iyi olurdu. Yapabileceğim pek bir şey yok. | Open Subtitles | ليس هنالك الكثير مما يُمكنني فعله الفيدراليين يتولون الأمر |
| Bu yüzden etrafta dolaşan bir sürü çıplak model olurdu. | Open Subtitles | لذا كان هنالك الكثير من العارضات يتجولن و هن عاريات |
| Yani dünyada bir sürü aptal ama iyi insan var. | Open Subtitles | أقصد، هنالك الكثير من الناس المغفلين ولكن اللطيفين في العالم |
| Var ya, Peter aslında devletin desteklediği bir sürü iş eğitimi kursları var. | Open Subtitles | أتعلم في الحقيقه بيتر هنالك الكثير من برامج التدريب على العمل برعاية الدولة |
| bir sürü güçlü mü güçlü canavar burada toplandığını işittim. | Open Subtitles | لقد سمعت أن هنالك الكثير من الوحوش الأقوياء يتجمعون هنا |
| ama bir sürü elektronik devre ve gizli soslar ve türlü fikir hakkı korumalı şeyler var burada. | TED | هنالك الكثير من الإلكترونيات والخلطة السرية وكل أنواع حقوق الملكية الفكرية التي تتبعها |
| Zaten bunlardan çok var. Fazlasına gerek duymazsın. | Open Subtitles | هنالك الكثير بالفعل، لسنا بحاجة إلى زيادة |
| - Eve de götürebilirsin, daha çok var. | Open Subtitles | يمكنك أخذ البعض منه إلى البيت هنالك الكثير منه |
| Tersini gösteren çok fazla kanıt olsa da ben gerçek bir şeyin peşindeyim. | Open Subtitles | ولكن أيضاً هنالك الكثير من الدليل على العكس أنا أبحث عن شيء حقيقي |
| Eşcinsel evlilik yasal olduğundan beri çok fazla baskı olmaya başladı. | Open Subtitles | منذ أن أصبح زواج الشواذ قانونياً أصبح هنالك الكثير من الضغط |
| Sana anlatmak istediğim o kadar çok şey var ki. | Open Subtitles | هنالك الكثير من الأشياء التي أردت أن أخبرك بها |
| Bununla ilgili tamam olmayan o kadar çok şey var ki, ...nereden başlayacağımı bile bilmiyorum. | Open Subtitles | هنالك الكثير ليقال بشأن هذا . الأمور ليست بخير لا أعلم حتى من أين أبدأ |
| Bilemiyorum. Yapabileceğin bir sürü şey var. | Open Subtitles | لا أعلم, هنالك الكثير مِن الأشياء التي يجب فعلها. |
| Taşınmamanın bir çok avantajı var. | Open Subtitles | هنالك الكثير من الإيجابيات تدعوني إلى البقاء هنا |
| Şuna baksana Ian, artık elimizden pek bir şey gelmez. | Open Subtitles | "إيان" إنظر إليه! ليس هنالك الكثير بإمكاننا فعله |
| Üzerinde anlaşabildiğimiz fazla bir şey yok. | Open Subtitles | ليس هنالك الكثير من الأشياء التي يجب أن نتفق عليها |
| Kilisede anlayamadığım daha pek çok şey vardı. | Open Subtitles | هنالك الكثير من تعاليم الكنيسة لم أفهمها |
| Gidebilir miyim, bilmiyorum? çok iş var. | Open Subtitles | لا أعرف إن كان بإمكاني الذهاب هنالك الكثير من العمل |
| Bugünlerde yeşil diye adlandırılan pek çok şey var. | TED | هنالك الكثير من الأشياء تسمى الآن خضراء. |