Senden bu düğün için... istediğim tek şey bu. | Open Subtitles | هذا هو الأمر الوحيد الذى طلبت منك فعله من ترتيبات الزفاف |
Ve tek şey olan, senin ve benim seçmemiz. | Open Subtitles | و الشيء الوحيد هو الأمر الوحيد الذّي نختاره معاً في أيّ صفّ سنكون عندما يحدث |
Bütün her şey arasında anlamadığım tek şey bu. | Open Subtitles | هذا هو الأمر الوحيد في هذا الموضوع بأكمله الذي لا يعني لي شيئاً على الإطلاق |
Eksik olan tek şey onlar olsa ben de öyle düşünebilirdim. | Open Subtitles | حسناً، ربما كنت سأتفق معك لو كان ذلك هو الأمر الوحيد المفقود. |
Gerçek aşkın sizi kalbinizden vuracak dünyanızı aydınlatacak ya da onu mahvedecek tek şey olduğunu sanırsınız. | Open Subtitles | تظنين أن الحب الحقيقي هو الأمر الوحيد الذي باستطاعته تحطيم قلبك.. الأمر الذي سيأخذ حياتك |
Yolunda giden tek şey işindi, ve onu da izci takımı,ya da viyolin gibi bırakmak zorunda kaldın. | Open Subtitles | كان ذلك العمل هو الأمر الوحيد الجيّد، وأنت قمت بإنهائه، تماماً مثل كلّ شيءٍ آخر من الكمان إلى الكشافة. |
DeDe'nin tutunduğu tek şey çocuklarımın annesi oluşuydu. | Open Subtitles | ان ذلك هو الأمر الوحيد الذي تتمسك ديدي به انها أم أطفالي |
Açık olan tek şey bu ve bunun farkındasın. | Open Subtitles | هذا هو الأمر الوحيد الواضح و أنت تعرفين هذا. |
Hatırladığım kadarıyla, bizden istediği tek şey buydu. | Open Subtitles | حسبما أتذكّر، فهذا هو الأمر الوحيد الذي طلبت منّا القيام به على الإطلاق |
Yine de, bazı durumlarda didik didik etmek yapılabilecek tek şey oluyor. | Open Subtitles | بالرغم من أن التشريح أحياناً هو الأمر الوحيد الذي يفي بالغرض |
Bugün hayatımda doğru hissettiren tek şey bu. | Open Subtitles | هذا هو الأمر الوحيد الذي أوقن بصحّته في حياتي اليوم. |
Bilmeniz gereken tek şey de budur. | Open Subtitles | بطريقة أو بأخرى ذلك هو الأمر الوحيد المرتبط الذي تحتاج معرفته |
- Evet. - Yapmayacağı tek şey budur. | Open Subtitles | ـ أجل ـ هذا هو الأمر الوحيد الذي لن يفعله |
Lisa Genova ''Still Alice''in yazarı ve bu benim hakkımda bildiğiniz tek şey. | TED | أنت تعلم أن ليسا جينوفا كتبت رواية "ما تزال أليس" وهذا هو الأمر الوحيد الذي تعرفه عني. |
Onu kurtarabilecek tek şey. | Open Subtitles | وذاك هو الأمر الوحيد الذى يستطيع إنقاذه |
Eğer seni durduracak tek şey buysa, evet. | Open Subtitles | إذا ما كان ذلك هو الأمر الوحيد الذي سيوقفكِ... فنعم... |
Dövüşmek onun iyi olduğu tek şey. | Open Subtitles | القتال هو الأمر الوحيد الذي كان يجيده |
Kulağa delice geldiğini biliyorum ama bana mantıklı gelen tek şey bu. | Open Subtitles | ... أعلم أن هذا قد يبدو جنوناً ، لكن هذا هو الأمر الوحيد الذي يبدو منطقياً بالنسبة لي |
Görünüşe göre Tim Arbogast'in satın alamadığı tek şey ölümsüzlük. | Open Subtitles | على ما يبدو، أنّ الخلود هو الأمر الوحيد الذي لا يستطيع (تيم أربوغاست) تحمّله. |
Kızımı hayatta tutan tek şey o para! | Open Subtitles | وهذا المال هو الأمر الوحيد للحفاظ على ابنتي ! |