Hayır, telefonla konuştu sonra onu attı ve caddeye yürüdü. | Open Subtitles | كلاّ، اجرى اتّصالاً، وأسقط هاتفه، وسار إلى مُنتصف الشارع. |
Tanrı kendisi kez beden oldu ve aramızda yürüdü. | Open Subtitles | الرب نفسه اصبح ذات يوم من لحم ودم وسار بيننا |
Babam sakin bir şekilde beni aldı arabaya kadar yürüdü ve arabayla yavaşça uzaklaştı. | Open Subtitles | حملني والدي بهدوء... وسار إلى السيّارة، وقادها مبتعدًا ببطء... |
Doktor hackleyip seninle dışarıda yürüdü. | Open Subtitles | إخترقها الدكتور وسار بكِ إلى هنا |
Sonra, çok yavaş bir şekilde tren ana hattan çıktı ve ağır bir şekilde bir koruluk içinde yola devam etti. | Open Subtitles | وبعدها اصبح يسير ببطء وفجأة انحرف القطار عن السكة الرئيسية وسار ببطء في الغابة |
Gülümsedi ve yoluna devam etti. | Open Subtitles | ابتسم لي ، وسار بعيدًا |
Savaşçıya Doğru yürüdü. | Open Subtitles | وسار في سبيل المحارب |
Savaşçıya Doğru yürüdü. | Open Subtitles | وسار في سبيل المحارب |
Sigara tuttuk. Sonra dönüp yürüdü ve gitti. | Open Subtitles | تشاركنا السجائر وسار عائدًا |
"Eğri bir adam eğri bir yol yürüdü" | Open Subtitles | "كان هناك رجل محدّب وسار مسافة طويلة" |
Bu şekilde devam etti. Ta ki bulunamayan tek ajan Lucy Church kalana dek. | Open Subtitles | وسار الأمر هكذا، حتى تبقت عميلة (واحدة مفقودة هي (لوسي شيرش |