| Artık Dünya'da bana ait bir şey kalmadı zaten. | Open Subtitles | لم يتبق شيء بالنسبة لي في هذا العالم على أي حال |
| Her şeyi aldı. Alacak bir şey kalmadı. | Open Subtitles | لقد أخذ كل شيء لم يتبق شيء لأخذه |
| Artık burada yapacağım bir şey kalmadı. | Open Subtitles | لم يتبق شيء لي هنا |
| Neredeyse hiçbir şey kalmamıştı. | Open Subtitles | تقريبًا لم يتبق شيء |
| Sissie, olamaz. Yanıp kül olmuştu. Geriye bir şey kalmamıştı. | Open Subtitles | (سيسي)، هذا مستحيل لقد احترق، لم يتبق شيء |
| Gömmek için kocamdan geriye hiçbir şey kalmamış. | Open Subtitles | لم يتبق شيء من زوجي للدفن |
| Tabii, burada hiçbir şey kalmamış. | Open Subtitles | -بالطبع لم يتبق شيء هنا |
| Söyleyecek bir şey kalmadı. | Open Subtitles | لم يتبق شيء ليقال |
| Yapılacak bir şey kalmadı. | Open Subtitles | لم يتبق شيء لفعله |
| - Lütfen, Carol. Söyleyecek bir şey kalmadı. | Open Subtitles | لم يتبق شيء لقوله |
| Sanırım söyleyecek bir şey kalmadı. | Open Subtitles | أعتقـد أنـه لم يتبق شيء أقوله |
| Bana öğreteceğin bir şey kalmadı. | Open Subtitles | -لم يتبق شيء تعلمني إياه |
| Caleb, Fedakârlık'ta bir şey kalmadı. | Open Subtitles | (كايلب)، لم يتبق شيء في (أبنجيشن) |
| Geriye bir şey kalmadı. | Open Subtitles | لم يتبق شيء. |
| Ama şu kadın, Stacy Campbell, ondan geriye hiçbir şey kalmamıştı. | Open Subtitles | (لكن تلك المرأة (ستايسي كامبيل لم يتبق شيء منها |
| Kırık camlardan başka bir şey kalmamıştı. | Open Subtitles | لم يتبق شيء غير زجاج مكسور... |
| - hiçbir şey kalmamış. | Open Subtitles | -لم يتبق شيء هناك |