| Ama atmosferdeki CO2, dışarı giden bu ısı radyasyonunun çoğunu emiyor ve onun büyük kısmını yüzeye geri gönderiyor. | Open Subtitles | لكن ثاني اكسيد الكربون في الغلاف الجوي يمتص أغلب تلك الإشعاعات الحرارية الخارجة مُرسلاً أكثرها مرةً أخرى إلى السطح |
| Bu, atmosferdeki karbondioksitin artış oranı. | TED | هذا هو معدل نمو ثاني أكسيد الكربون في الغلاف الجوي. |
| Milyonlarca ve milyonlarca yıl boyunca evrim geçirerek daha da geliştikçe atmosferdeki oksijen miktarı arttı. | TED | وكلما تطوروا ونموا أكثر فأكثر عبر ملايين وملايين السنين، تراكم ذلك الأكسجين في الغلاف الجوي. |
| Bugün federal hükümet atmosferdeki karbondioksit seviyeleriyle ilgili endişe veren bir rapor yayınladı. | Open Subtitles | اليوم، نشرت الحكومة الفيدرالية نتائج مروعة عن مستويات ثاني أكسيد الكربون في الجو. |
| atmosferdeki karbon dioksit artıyor. | TED | يتزايد ثاني أكسيد الكربون في الغلاف الجوي. |
| Düşüm, zaman içinde atmosferdeki sera gazı yoğunluğunun yıldan yıla düşmeye başladığı noktadır. | TED | إن الانسحاب هو تلك النقطة التي تبدأ عندها تركيز الغازات الدفيئة في الغلاف الجوي في الانخفاض على المستوى السنوي. |
| Bu bizlere, çözümler küresel çapta otuz yıllık bir süreçte uygulandığında atmosferdeki toplam karbondioksit düşüşünü gösteriyor. | TED | وهي تمثل إجمالي ثاني أكسيد الكربون الذي يتم تخفيضه في الغلاف الجوي عندما يتم تطبيق الحل لمدة 30 عامًا. |
| atmosferdeki oksijenin çoğu, deniz tarafından üretilir. | TED | معظم الأوكسجين في الغلاف الجوي تولده البحار. |
| Bir kimyasal elementin atmosferdeki bileşimini ölçmek için, bazen minizik bir çizgiyle uğraşmamız gerekiyor. | TED | في بعض الأحيان علينا التعامل مع طيف ضعيف وصغير من الخط الطيفي لقياس تكوين ذلك العنصر الكيميائي في الغلاف الجوي |
| Şu an, atmosferdeki karbondioksitin 390 ppm'deyiz. | TED | نحن، الآن، في 390 جزءً في المليون من ثاني أكسيد الكربون في الغلاف الجوي. |
| Volkanlar patlamaya devam ettikçe atmosferdeki karbondioksit seviyesi durmadan arttı. | Open Subtitles | بينما واصلت البراكين في الثوران، تراكمت مستوياتٌ ثابتة من ثاني أكسيد الكربوت في الغلاف الجوي. |
| atmosferdeki küçük bir gemiyi izliyoruz. | Open Subtitles | نحن تعقب سفينة صغيرة في الغلاف الجوي و هى تتجه نحونا مباشرة |
| Her birinin, bir kez havalandıktan sonra üst atmosferdeki nitrojeni sıvılaştıran bir nem buharlaştırıcı sistemi var. | Open Subtitles | كل مرة , كل واحدة لها جهاز لاثارتها مصمم لتفاعلها مع الغلاف الجوي العلوي |
| Klimatolojistler atmosferdeki küllerin temizlenmesinin yıllar alacağını söylüyor. | Open Subtitles | يقول علماء المناخ بأن الأمر سيستغرق سنة لإنجلاء الرماد عن الغلاف الجوي |
| Mesele şu ki, özellikle 1940'lardan beri atmosferdeki k-14 oranı ciddi şekilde değişti. | Open Subtitles | الأمر هو، نسب كاربون 14 في الغلاف الجوي له تباينات بشكل كبير، خصوصًا منذ الأربعينات. |
| atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonlarından da bahsetmiştik. | TED | وتحدثنا كذلك عن تركيز ثاني أكسيد الكربون في الجو. |
| Hali hazırda atmosferdeki sera gazları konsantrasyonu milyonlarca yıllardır olandan daha fazla. | TED | تركيز الغازات المسببة للاحتباس الحراري في الجوّ بلغ حاليّا أعلى معدّل منذ ملايين السّنين، |