| L'd sadece bazı iyi şeyler bunu dengelemek için, çok var düşünmek istiyorum. | Open Subtitles | أنا أحب أن أفكر أن هناك أشياء جيدة أيضاً ، كي توازن الأمور |
| Ama başkan onlardan bütçeyi dengelemek için yardım istediğinde, reddettiler. | Open Subtitles | لكن حين طلب العمدة توازن الميزانية , قاموا بالرفض |
| Ve de büyük ihtimalle hayatımı dengelemek için bir hobiye ihtiyacım olmalı. | TED | كما أنني على الأرجح بحاجة إلى هواية كآلية لتحقيق التوازن. |
| dengelemek, olgunluk ve geleceğimiz için hayati bir öneme sahip. | TED | وهي مهمة في تحقيق التوازن , والحكمة وكذلك تحقيق المستقبل لنا جميعا |
| Eğer hiç Vocal Adrenaline'in şeytani imparatorluğunu dengelemek için birilerine ihtiyaç olunduğundan şüphelendiysem, ...artık tamamen inanıyorum. | Open Subtitles | ولو شككتُ بأن هنالكَ أحدٌ ،"يوازن شرّ إمبراطورية الـ"فوكال أدرينالين .إنيّ مؤمنٌ بحقّ أن هنالك الآن |
| Sendikalarda Solu dengelemek için bir birlik, Hristiyan demokratlarda sağ güçleri destekliyrdu." | Open Subtitles | وقد كان هذا الاتحاد اليساري ضروريًا لإحداث موازنة مع الحزب المسيحي الديموقراطي وقوى اليمين |
| Chalabi, onu savaş sonrası faaliyetlerine garanti eder... olayları dengelemek için Amerika olayları denetleyecek... özellikle, eğer Chalabi tehtid olursa... bundan dolayı planlandı, özde... | Open Subtitles | الجلبي اكد ان فترة ما بعد الحرب على العراق... انها ستكون مؤيدة لامريكا وسهل لتحقيق الاستقرار في... وخاصة ، إذا كان الجلبي السليم للمراقبة. |
| Bu armağanı dengelemek için dünyadan alınan şeyleri geri vermek istiyorlar. | Open Subtitles | لتحقيق توازن هذه الهدية عليهم أن يعيدوا شيئاً للأرض شيء يؤخذ من الأرض |
| Fakat Anna'nın geleneksel yazarlardan farklı ve daha kurnaz bir görevi vardı: Kendi ailesi hakkında yazan bir prenses olarak Alexios'un utanç verici kalçadan bıçaklanma olayı gibi olayları doğru tasvir etme sorumluluğu ile soyuna olan sadakatini dengelemek zorunda kaldı. | TED | لكن كان لدى آنا مهمة مختلفة ومعقدة من الكتاب في هذه التقاليد: كأميرة كاتبة عن عائلتها كان عليها أن توازن بين ولائها وأقربائها مع التزامها لتصوير الأحداث بدقة، التنقل في القضايا مثل أليكسيوس طعنة محرجة إلى الأرداف. |
| İşi ve çocukları dengelemek? | Open Subtitles | توازن العمل والأطفال؟ |
| Tartıyı dengelemek olarak gör. | Open Subtitles | {\pos(190,225)}فكري بهذا كتحقيق توازن بين المقاييس بعض من إيجابيات العاقبة |
| Elektrolitleri dengelemek mi? | Open Subtitles | توازن "كَهارِل"؟ |
| Sayıları dengelemek için epey hızlı bir şekilde beyaz sanıkları hapse gönderdiğiniz için mi? | Open Subtitles | لماذا، لأنك تُرسل المتهمين البيض إلى السجن بأسرع ما يمكن من أجل تحقيق التوازن في الإحصائيات؟ |
| Odadaki değişimleri ölçüyor sonra çevreyi dengelemek için söylemem gereken sözcüğü formüle ediyor. | Open Subtitles | انه يقيس التغيير فى الغرفة ويصيغ كلمة من شأنها اعادة التوازن للغرفة. |
| Bir araba dolusu fırça yiyip o koltuk değnekleriyle kıçını dengelemek zor oluyordur. | Open Subtitles | أمِن الصعب تحقيق التوازن على هذين العُكّازين عندما تعرّضت لتوبيخ شديد؟ |
| Denklemi dengelemek. Senin amacın ne? | Open Subtitles | أن يوازن المعادلة |
| Hesapları dengelemek Danby'nin işi. | Open Subtitles | -وظيفة "دانبي" أن يوازن الحسابات |
| Evet, dengelemek gibi. Güvenlik gerekiyor ama ayrıca iyi ilişkiler de. | Open Subtitles | أجل , إنها مسألة موازنة , أنت تحتاج إلى الأمان لكنك تحتاج أيضاً إلى علاقات اجتماعية جيدة |
| Olur böyle şeyler. Anlamalısınız, belediye başkanı olduğum andan itibaren hayatımda bazı şeyleri dengelemek zor olmaya başladı. | Open Subtitles | يجب أن تفهمي أنّي مُذ أصبحتُ عمدة، باتت موازنة الأشياء صعبة. |
| Kişisel ödemelerini dengelemek demek markete gitmek için benzin alabilmek demek, aya gitmek için değil! | Open Subtitles | إن المقارنة بين موازنة ميزانية الحكومة مع راتبك الشهري مثل أن تقود سيارتك إلى السوبرماركت أو أن تقود السيارة إلى القمر! |
| Saddam'ın düşüşünden sonra faaliyetleri dengelemek... | Open Subtitles | لتحقيق الاستقرار في العراق بعد سقوط نظام صدام حسين... |