| Pişmanlık duyar ve hemen sonra fazilet ve doğruya döner. | Open Subtitles | . فتابت و عادت في الحال إلى الصواب و الفضيلة |
| İnsanlık, hikmet, güven gelenek, fazilet, sadakat dört bir yanı kaplar. | Open Subtitles | الإنسانية، حكمة، ثقة الطقوس، أحقية، ولاء الفضيلة العميقة تنتشر |
| Buradan bir mil kadar uzakta, o tepenin üzerinde "fazilet" kasabası var. | Open Subtitles | هناك مدينة اسمها "الفضيلة"ْ، إنها على التل وتبعد حوالي ميل من هنا |
| "fazilet"e giden yolu şuradan takip edeceksin. | Open Subtitles | فقط عليك اتباع الطريق إلى قرية الفضيلة من هنا وسترى |
| Ofisini, kendimi fazilet yolunda yürümeye adamış olarak terk ettim. | Open Subtitles | وتركت مكتب الإعتراف لأسير في طريق الفضيلة |
| - Yüreği sadece fazilet bilir. - fazilet. | Open Subtitles | ـ لم يحمل قلبه سوى الفضيلة ـ الفضيلة |
| - Yüreği sadece fazilet bilir. - fazilet. | Open Subtitles | ـ لم يحمل قلبه سوى الفضيلة ـ الفضيلة |
| Sadece soyluluk olarak değil, fazilet olarak da. | Open Subtitles | ليس بالمكانة فحسب بل في الفضيلة أيضاً |
| Bence sizin fazilet ve adalet timsali Birlesmis Milletler'iniz... insanlarimi katletti. | Open Subtitles | "أظن أن "الأمم المتحدة صرح الفضيلة و الإنصاف هذا أعدمت الموالين لي |
| Cesaret, fazilet, doğruluk. | Open Subtitles | البطولة الفضيلة, الحق |
| Yüreği sadece fazilet bilir. | Open Subtitles | لم يعرف قلبه سوى الفضيلة |
| Yüreği sadece fazilet bilir! | Open Subtitles | لم يعرف قلبه سوى الفضيلة |
| Cesaret, fazilet, doğruluk. | Open Subtitles | البطولة الفضيلة, الحق |
| Yüreği sadece fazilet bilir. | Open Subtitles | لم يعرف قلبه سوى الفضيلة |
| Yüreği sadece fazilet bilir! | Open Subtitles | لم يعرف قلبه سوى الفضيلة |
| fazilet ve asaletin kasesi. | Open Subtitles | ومثوى الفضيلة والشهامة الزكية |