| Aslında bir vurup kaçma olayı. gümüş rengi bir SUV arıyorlar. - Evet. | Open Subtitles | نعم ، كانت في الحقيقة حادث اصدام وهرب إنهم يبحثون عن شاحنة فضية |
| Ormanda kaybolan gümüş rengi şelalelere sahip, dikey kaya duvarlarıyla çevrilmişlerdi. | TED | فهي محاطة بجدران صخرية رأسية مذهلة مع شلالات فضية يتدفق ماؤها إلى الغابة. |
| Petrol rengiyle gümüş rengi vardı. Petrolde karar kıldım. | Open Subtitles | هي كَانتْ أمّا فضية أَو بترولية لَكنِّي أَحْسبُ البترولية أجمل. |
| Bulduğum gümüş rengi parçayla ilgili bir şey buldun mu? | Open Subtitles | إذاً هل تريد إخباري أن القشيرات الفضية التي وجدتها |
| Bir tek bayan ayakkabısı, 37 numara, gümüş rengi. | Open Subtitles | واحد مِنْ زوجِ أحذيةِ الإمرأةِ، حجم 7، فضة. |
| Bu da Pentagon'daki, yakındaki binaları sallayan, ışıldayan, gümüş rengi çok küçük bir parıltı. | Open Subtitles | وفي وزارة الدفاع الأمريكية وميض فضى لامع صغير جدا، يهز البنايات القريبة |
| 16500 Mulholland, gümüş rengi Bentley, California plakalı. | Open Subtitles | مولهولاند ، ١٦٥٠٠ بنتلي فضي رخصة كاليفورنيا |
| gümüş rengi fırtınada şaha kalkan atlar, incelikle dans eden figürler, | Open Subtitles | وخيول تتقافز من خلال عاصفة من الفضة وتتراقص الصور برشاقة |
| Sanki gümüş rengi teni altın gibi kanıyla bezenmişti. Derin yaraları acımasız ölüm girsin diye açılmıştı sanki. | Open Subtitles | هنا يرقد دانكن وعلى جلده الفضي خطوط دمه الذهبي المتشابكة |
| Birkaç blok uzağa park et ve yürü. gümüş rengi bir Ford ara. | Open Subtitles | قف بالسيارة قبل عدة مبانى وامشِ الى المكان ابحث عن سيارة "فورد" فضية |
| Işıldayan, gümüş rengi kutulara koyarlar. Bizim için. | Open Subtitles | يضعونها فى عبوات فضية لامعة فقط من أجلنا |
| - Girmek için siyah kart lazımmış. Bizdeyse bu aptal gümüş rengi var. | Open Subtitles | تحتاجين بطاقة سوداء للدخول إليه و التي بحوزتنا هي فضية غبية |
| İki görgü tanığı gümüş rengi bir sedanın kasten üzerine sürdüğünü görmüş. | Open Subtitles | شاهدا سيارة فضية قامت بمطاردتها وقتلها عمداً |
| Davetiyelerimize gümüş rengi çanlar mı koysak yoksa kar taneleri mi? | Open Subtitles | هل نضع أجراسًا فضية أم رقاقات جليدية في بطاقة الدعوة؟ |
| Eriyip bahar olan gümüş rengi kışlar | Open Subtitles | شتاءات بيضاء فضية تذوب في مجيء الربيع |
| Eriyip bahar olan gümüş rengi kışlar | Open Subtitles | شتاءات بيضاء فضية تذوب في مجيء الربيع |
| Üstündeki gümüş rengi benekler eser miktarda amonyak içeren poliizoprenmiş. | Open Subtitles | " البقع الفضية هي " بوليآيسبرين وبها أثر من الأمونيا |
| Bunları biliyorsun çünkü gümüş rengi arabanın camlarını yıkamıştın, değil mi? | Open Subtitles | أجل داخل السيارة وتعرف هذا لأنك غسلت نافذة السيارة الفضية أليس كذلك ؟ |
| gümüş rengi Range Rover, üstü açık, baştan dördüncü. | Open Subtitles | الرانج روفر الفضية بسقف مضاد للشمس الرابعة من الأمام |
| Bir kadın çantası, o da gümüş rengi. | Open Subtitles | حقيبة يدوية إمرأةِ واحدة، أيضاً فضة. |
| Ve görgü tanıkları ışıldayan, gümüş rengi bir parıltı tanımladı. | Open Subtitles | وكل الشهود وصفوا بريق لامع فضى |
| Bu yüzden eğer bunu suyun içine koyarsam, etrafında gümüş rengi yansıtıcı bir kaplama görebilirsiniz ve bu gümüş yansıtıcı kaplama suyun palete dokunmasını engelleyen hava tabakasıdır ve palet kuru. | TED | لذلك إذا وضعت هذا إلى داخل الماء هنا، يمكنكم أن ترؤن طلاء فضي عاكس حوله، وهذا طلاء الفضي العاكس هو طبقة من الهواء التي تقوم بحماية الماء من ملامسة للمجداف، و تبقى جافة. |
| gümüş rengi fırtınada şaha kalkan atlar, incelikle dans eden figürler, | Open Subtitles | وخيول تتقافز من خلال عاصفة من الفضة وتتراقص الصور برشاقة |
| Yani kırmızı, siyah, beyaz, gümüş rengi var... | Open Subtitles | إذن، لدينا الأحمر، الأسود، الأبيض والفضي |
| Binanın önünde gümüş rengi hibrid arabasında oturup bana bakıyordu. | Open Subtitles | كانت جالسة في سيّارة (هايبيرد) فضّية تحدّق في واجهة المبنى. |