| Resmî sebeplerden ötürü... teslim etme hakkını satın aldığınızı yazacağız. | Open Subtitles | من أجل الدقة القانونية سأذكر أنك حصلت على حق التسليم |
| Burada yaşama hakkını kazandık ve sevdiğimiz sürece, insanoğlu üstün gelecek. | Open Subtitles | لقد حصلنا على حق الحياة هنا وطالما يوجد حب، ستنتصر الإنسانية |
| Hey, Ray. hakkını vermeliyim ki. Bu akvaryum çok iyi bir seçim oldu. | Open Subtitles | هيي راي يجب علي أن أعترف لك هذا الحوض إنما هو ضربة معلم |
| Zorunlu uzlaşma kuralı, Amerikan anayasasının size verdiği yedinci hakkı yani açık jüri hakkını elinizden alıyor. | TED | التحكيم الاجباري يسلب حقك في عملية التحكيم المفتوحة المذكورة في التعديل السابع. |
| Yakıştırdığı iki şeyde de haklı, dolayısıyla hakkını veriyoruz. | TED | في الواقع، معه حق من الناحيتين، لذا اعطي الفضل لمن يستحقه |
| Ne olduğunu kabul etmesem de olur. Ama fiziksel varlığının hakkını vermeliyim. | Open Subtitles | لا يجب أن أقبل ما أنت، لكنك تملك وجوداً مادياً، أقر لك بهذا |
| O, sorularımızın cevaplarına sahip olabilecek, yaşayan bir biyoloji laboratuvarı. Bu cevaplar için biz de onun yaşama hakkını korumalıyız. | TED | إنها مختبر بيولوجي حي قد يحتوي على أجوبة على أسئلة قد نطرحها، لكن علينا التأكد من حماية حقها في العيش. |
| Buraya gelip, olayı nasıl ele alacağımızı dikte etme hakkını nereden buluyorsun? | Open Subtitles | أي حق يجعلك تدخل إلى هنا وتملي علينا كيف نتعامل مع هذا؟ |
| Aslında, hikayenin üçüncü bölümünde bir avukat tutma hakkını | TED | في الحقيقة لم يكتسب السجناء حق الحصول على محامي في الجزء الثالث من هذه القصة |
| Amerikan vatandaşlarının gizlilik hakkını nasıl tanımlıyorsunuz? | TED | كيف تشخص او تصف حق المواطن الامريكي في الخصوصيه؟ |
| Sizin de bildiğiniz silah edinme hakkını özgürlük ve demokrasi anlayışına bağlayan propagandalarıyla kampanyamızı boğdular. | TED | لقد غطت على حملتنا بإشاعاتها، وهذا كما تعرفون، يربط حق امتلاك السلاح بأفكار الحرية والديمقراطية. |
| Duruşmayı bırakıp çıkmak kadar değil ama hakkını teslim etmeliyim. | Open Subtitles | إنه ليس إنسحاب جيد من الجلسة لكن أعترف لك بها |
| hakkını vermeliyim. Bir başka evrene çelme takmak, ha? Son derece iyi. | Open Subtitles | أعترف لك أن السفر لعالم أخر شئ رائع جداً |
| Sana bir bebeği alıp da onun hayatını bir oyuna çevirme hakkını kim veriyor? | Open Subtitles | وما حقك أنت في أن تأخذ طفلا بريئا وتحول حياته الي نوع ما من السخرية |
| Giderken, yanında ayıyı da götürdüğü için hakkını vermek gerek. | Open Subtitles | يجب أن تمنحه الفضل للقضاء .على هذا الدب الأشيب |
| Darbelere dayanıklı, hakkını vermek lazım. | Open Subtitles | يمكنه تحمل الضربات، أقر لك بذلك. يستطيع روبوتك أن يتحمل الضربات. |
| Böylesine kuvvetli ve asil olan bir av serbest kalma hakkını kazanmalı. | Open Subtitles | الطريدة التي تقدم صيداَ عظيماَ و نبيلاَ تكسب حقها في أطلاق سراحها |
| Ama bu bile sana, bana "yalancı" deme hakkını vermez. | Open Subtitles | ولكن من الذي أعطاك الحق في أن تدعوني كذاب ؟ |
| Ortaklığımız için bana sağlam bir şey önerdin ama sakın bunun sana adamlarıma hakaret etme hakkını verdiğini sanma. | Open Subtitles | عرضتني جائزة كبيرة أن تجعل شراكتنا نافعة، لكن لا يعتقد لثانية التي تعطيك الحقّ لإهانة ناسي. |
| Buraya, hiç kimsenin hakkını kendi hayatımın bir dakikasına değişmeyeceğimi söylemeye geldim. | Open Subtitles | أنا جئت الى هنا لأقول أننى لا اعترف بحق اى شخص فى دقيقة واحة من حياتى |
| hakkını vermeliyim. Seni ilk gördüğümde, bu gözümden kaçmış. | Open Subtitles | عليّ أن أقرّ لكَ بهذا حين رأيتكَ بالوهلة الأولى , لم أنتبه لهذا |
| İngiliz Hazinesi, 3. Nesil cep telefonları işletme hakkını satmaya karar verdi. Bu hakkın ne kadar olacağına dair çalışmalar yaptı. | TED | وقد قررت الخزانة البريطانية أنها ستبيع حقوق الجيل الثالث للهواتف النقالة بتقييم ما كانت تساويه تلك الحقوق. |
| Annelik hakkını geri istediğini söyledi. | Open Subtitles | أخبرتني بأنكِ ترغبين في استعادة حقوقك الأبوية |
| Sabah düke baş vurmuş. Eğer yasal hakkını elinden alırlarsa adaletsizlik yapmakla suçlayacağını söylemiş. | Open Subtitles | انه يلح على الدوق صباحاً ومساءاً ويعلن انه لن يطمأن على حقوقه |
| hakkını yemeyeyim, para konusunda iyiydi. | Open Subtitles | كان جيداً بإرسال الأموال أعطيه حقّه بذلك |
| Adalet konusundaki hakkını çoktan feda etti. Biraz öne itiver. | Open Subtitles | لقد ضحى بحقه في معاملة عادلة، للأمام قليلاً. |