| Devamlı olarak ilişkilerini onarmaya çalışan çiftlerin evlilikleri çok daha olumlu görünüyor. | TED | هؤلاء هم الأزواج الذين يحاولون باستمرار إصلاح علاقاتهم، الذين يتوفرون على نظرة أكثر إيجابية لزواجهم. |
| Bağları onarmaya çalışacaklar. Onu tekrar kırmaya gücümüz yok. | Open Subtitles | إنهم سيحاولون إصلاح السلسة إننا ليس لدينا القوة لكسرها مرة أخرى |
| Gözlerim mantığımı yok etmeden önce, onarmaya çalışırken nesneler vardı ve onlara insanlardan daha uzun zamandır var oldukları için onlara insanlara gösterdiğimizden daha çok ilgi gösterirsek ölü nesneler belki canlanırdı. | Open Subtitles | أمامي، المنطق يقوم بعملية إصلاح للعطل في تفكيري. الأشياء موجودة إن أولينا لها اهتمام أكثر من اهتمامنا بالناس |
| Bir şeyleri onarmaya çalışmak için asla geç değildir. | Open Subtitles | نعم ، حسناً ، إن الأوان لا يفوت أبداً فى محاولاتنا لإصلاح الأمور |
| Sana bugün kırılmış kalbini onarmaya gittiğimizi söylemiştim. | Open Subtitles | لقد اخبرتك هذا الصباح أننى ذاهب لإصلاح قلب مكسور |
| Ailemizi onarmaya geldim. | Open Subtitles | جئت لمداواة أسرتنا. |
| Tamam, elektriği onarmaya gideceğim. | Open Subtitles | حسن سأذهب لاصلاح الدائرة بالاسفل |
| Seninle olan iliskimizin dostlugumuza verdigi hasari onarmaya çalisiyorum. | Open Subtitles | أحاول إصلاح الضرر الذي ألحقته علاقتنا بصداقتي معها. |
| Karaciğeri onarmaya çalışabilirim ama inanılmaz derecede hassas ve kalıcı hasar görme riski var. | Open Subtitles | يمكنني أن أحاول إصلاح الكبد، لكنه رقيق للغاية، وهناك خطورة كبيرة أن يتأذى بشكل دائم. |
| Onu akciğer pompasına bağlayıp kapakçığı onarmaya çalışacağım. | Open Subtitles | بإمكاني أن أضعه على التنفس الصناعي وأحاول إصلاح صماماته |
| İnsan kalbini onarmak bir arabayı onarmaya benzer. | Open Subtitles | إصلاح القلب الإنساني هو مثل إصلاح جرار زراعي |
| O kılıcı onarmaya çalışmayı bırak yoksa evliliğin ve krallığın sonsuza kadar kırık kalacak. | Open Subtitles | توقّف عن محاولة إصلاح ذلك السيف وإلّا سيبقى زواجك ومملكتك منهاران للأبد |
| Sarsılmış güveni onarmaya çalışmaktan başka çaremiz yok. | Open Subtitles | ليس لدينا خيار الآن سوى محاولة إصلاح تلك الثقة المُحطَمة. |
| Bizi bir şeyleri onarmaya veya daha iyi bir talepte bulunmaya zorluyorlar, bu yüzden onların tam olarak da bunu yapmalarına ihtiyacımız var, çünkü sonuçta özgür bırakmak istedikleri bilgi değil, biziz. | TED | إنهم يحثوننا و يجبروننا على إصلاح الأشياء أو المطالبة بشيء أفضل، وأعتقد أننا بحاجة إليهم للقيام بذلك فقط، لأنه في نهاية الأمر ليست المعلومات من تحتاج للحرية، بل نحن. |
| - Bilgisayarları onarmaya gelenler. | Open Subtitles | هؤلاء هم الأشخاص الذيت أتوا لإصلاح أجهزة الكمبيوتر |
| Dört duvar işçisini bir hafta salabiliriz Lordum. Duvarlarınızı onarmaya yeter mi? | Open Subtitles | يمكننا توفير أربعة بناة لمدة أسبوع يا سيدي هلا سيفي هذا لإصلاح حوائطك؟ |
| - Tüm vaktini ve enerjini onları onarmaya harcıyorsun. İnsani olanı yapmak ve onlarla yatıp sonra kaçmak dururken. | Open Subtitles | لقد طوعت كل وقتك وطاقتك لإصلاح حالهن |
| Ailemizi onarmaya geldim Elijah. | Open Subtitles | جئت لمداواة أسرتنا يا (إيلايجا). |
| Kendi kendimizi onarmaya programlıyız. | Open Subtitles | نحن مبرمجون لاصلاح أنفسنا |
| Yetkililer elektrik akımının artmasıyla hasar gören trafoları onarmaya çalışıyorlar. | Open Subtitles | المسؤولون يُحاولونَ تَصليح المحولاتِ المتضرّره بالإندفاعِ الكهربائيِ التابعِ. |
| - Aynen öyle. Büyülü kurşunumuz gibi olacak, retrovirüsü yönlendirip mutasyona uğramış hücrelerini onarmaya başlayacak. | Open Subtitles | سنتمكن من توجيه الفيروس الرجعي ونبدأ بإصلاح خلاياه المتحوّلة |
| Dinle, arkanızdaki hava kilitlerini açacak devreleri onarmaya çalışıyoruz. | Open Subtitles | رُبَّمَا سبينسر يَعرف. نعم، كولسون، أنا لا أعتقد ان نستطيع اصلاحه حتى الان |