| Ama biz cinayet masasından değiliz. O yüzden biraz daha saldırgan olabiliriz. | Open Subtitles | ولكن نحن لا القتل، حتى ونحن يمكن أن يكون قليلا أكثر عدوانية. |
| Ona veya bir başkasına saldırgan bir davranışta hiç bulunmadılar. | Open Subtitles | لمْ يُظهروا أيّ سُلوك عدواني تجاهها أو أيّ شخصٍ آخر. |
| Belki de saldırgan bize de aynısını yapmadan önce bilincim yerine geldi. | Open Subtitles | ربما إستعدتُ وعيً قبل أن يتمكن المهاجم من فعل نفس الشئ لنا |
| Boynunuzun yaralanma şekline bakarsak eğer... saldırgan gerçekten de zarar vermek istemiş. | Open Subtitles | فواقع أن المعتدي حاول إصابة عنقك يعني أنه حاول أن يؤذيك بشدة |
| Eğer virüs insanı vahşi ve saldırgan yapıyorsa neden Richter ve Campbell kendini öldürdü ? | Open Subtitles | اذا كانت الدودة تجعل سلوكنا عدواني عنيف لماذا رتشتر و كامبل قتلوا أنفسهم ؟ |
| saldırgan onlarla işini bitirince suç ortaklarını da gözden çıkarabilir. | Open Subtitles | المجرم يتخلص من شركائه عادة عندما تنتهي فائدتهم بالنسبة له |
| Her gün Amerika'da ve dünya çevresinde insanlar mahkemelerle yüzleşiyor ve burası, bir yabancı için ürkütücü ve genelde onlara karşı saldırgan. | TED | كل يوم عبر أمريكا وحول العالم، الناس يواجهون محاكمنا، وهي مكان غريب، مستفز وغالباً عدائي تجاههم. |
| Aslında McLennen-Forster'ın saldırgan hareketlerde bulunması, onlara karşı kanıt sayılır. | Open Subtitles | مجرد أن تقوم الشركة بهذه الأعمال العدوانية فهذا دليل ضدهم |
| Bu katlanmak zorunda olduğum en düşmanca ve en saldırgan provokasyon. | Open Subtitles | هذا اكثر فعل عدوانية و عدائية من الاستفزاز قد واجهته قط |
| Yani onlar, tüm hapishane nüfusunun en duygusuz ve en saldırgan mahkumlarıydı. | TED | وذلك يعني أنهم كانوا الأكثر عدوانية وقسوة في القلب من بين نزلاء السجن جميعاً |
| Sanırım patronumla olan bir meselede biraz fazla saldırgan davrandım. | Open Subtitles | اعتقد بأني كنت عدواني قليلاً حول هذا الأمر مع رئيسي |
| 1998'de, ihtilafın merkezinde olan bir sanat çalışmam oldu. Amerikan bayrağının saldırgan şekilde kullanılması konusunda. | TED | أنجزت في عام 1989 عملاً فنياً أصبح مثار جدل لاستخدامه العلم الأميركي بشكل عدواني |
| Bu, dişinin, avının etrafındaki her noktayı onu baştan çıkartmak için gezdiği ve erkeğin kendini saldırgan sanmasını sağlayan bir teknikti. | Open Subtitles | فهو أسلوب حيث تقوم الأنثى بالمشى فى دوائر مشددة حول الفريسه لتغرييه للهجوم وبهذا سوف يعتقد أنه هو المهاجم وليس هى |
| İki ordunun da aynı anda taarruz etmesi gerekiyor yoksa saldırgan yenilir. | Open Subtitles | والآن كلا الجيشين مضطرين للمهاجمة في نفس الوقت وإلا فسيُهزم المهاجم الوحيد |
| Neyse ki, sevgili liderimiz i yarasız ortaya çıktı, ama aşağılık saldırgan büyük. | Open Subtitles | لحسن الحظ، قائدتنا الحبيبة خرجت بدون أي خدش لكن المعتدي الخسيس لازال طليقا |
| Büyük ihtimalle saldırgan yeni kurbanını bulmak için bu markete gelecek. | Open Subtitles | هناك احتمال كبير جداً أن المعتدي المطلوب سوف يتردد عليه للبحث عن ضحيته التالية |
| Yani bizim versiyonumuzda kurt saldırgan, çünkü pençesinde bir diken var. | Open Subtitles | إذاً في نسختنا نحن، الذئب عنيف لوجود شوكة في كفه |
| Yabancı saldırgan kaçtı ve genç bir kadını ve bebeğini tutsak olarak aldı. | Open Subtitles | المجرم الأجنبي فر آخذاً معه امرأة وطفل كرهائن |
| Teal'c'i mahkum tutuyorlar. İdam etmek istiyorlar. Ben buna saldırgan derim. | Open Subtitles | سجنوا تيلك ويخططون لاعدامه اني اسمي ذلك عدائي |
| Şey, Üstad Skywalker ve ben sürekli saldırgan görüşmeler dediğimiz şeye mecbur kalıyoruz. | Open Subtitles | حسنا , سيدي سكاي وكر واوقفت ما نسميه المفاوضات العدوانية فى كل الاوقات |
| Görünüşe göre, 50 yaş üzeri birçok insan daha iyi hissediyor, daha az stresli, daha az saldırgan, daha az endişeli. | TED | لقد تبين ان الناس فوق عمر ال50 سنة يشعرون افضل . و اقل توتراً واقل عدائية و قلق |
| Sayın yargıç, Charlotte Dalrymple kesinlikle değişken, agresif ve saldırgan hâller sergiliyor. | Open Subtitles | سيدي القاضي، يبدو أن شارلوت داورنبل تعاني من توترٍ وعدائية، ومشاعرٍ عنيفة |
| 2013'te, bu saldırgan evden çıkarmayı belgelemek için kameramı da alarak bir helikopter kiraladım. | TED | في عام 2013، استأجرت طائرة هيلكوبتر ومعي الكاميرا لتوثيق السلب العدواني للملكية |
| Job Gregson ne hırsız, ne de saldırgan. O bir kaçak avcı. | Open Subtitles | جوب غريغسون ليس لصاً أو عنيفاً لكنه صائد غيرشرعي |
| Kablolu ağa ve kablosuz ağa saldırgan bağlanıyor. | TED | هم بالأساس ألصقوا مهاجم على الشبكة السلكية وعلى الشبكة اللاسلكية. |
| - saldırgan aracın bu tarafına hiç geçmemiş. | Open Subtitles | الجانى لم يأتى مطلقا لهذا الجانب من السيارة |
| Ayrıca, beyni saran damarlardaki tahribata bakılırsa, en azından dört saldırgan çok sayıda darbede bulunmuş. | Open Subtitles | بالأضافة للكدمات الاخرى أفترض أنه على الاقل أربع مهاجمين ألقوا عددا كبيرا من الضربات |