| Bekle bir saniye. Bu, o rehinelerin tek şansı olabilir. | Open Subtitles | مهلا, قد يكون هذا المتحاذق الفرصة الوحيدة التي يملكها الرهائن |
| Bunu yapmak zorunda tek şansı bu kendimi çevirmek oldu. | Open Subtitles | الفرصة الوحيدة لأفعل هذا هي أن أحوّل نفسي إلى هذا |
| Onun tek şansı benim ama içimdeki bu şeyle değil. | Open Subtitles | أنا فرصتها الوحيدة لأنقاذها، لكن .ليس بوجود هذا الشيء بداخلي |
| Tüm yollar kapatıldı tek şansı tepelere giden arka yol. | Open Subtitles | الان كل الطرق مغلقة فرصتها الوحيدة الطريق الخلفى بالتلالِ. |
| tek şansı sensin, ama ona yardım edemeyecek kadar ödleksin! | Open Subtitles | كلا ، أنت فرصته الوحيدة ، لكنك خائفا من مساعدته |
| Apophis tek şansı var. Sokar'ı onu öldürmeyeceğine ikna etmeli. | Open Subtitles | لدى أبوفيس فرصة واحدة يجب أن يقنع سوكار ألا يقتله |
| Hayatımın tek şansı oydu. | Open Subtitles | أنها الفرصه الوحيده التى حصلت عليها |
| Bu günden itibaren babanın tek şansı benim. Siz neden bahsediyorsunuz? | Open Subtitles | . انا الفرصة الوحيدة لدى والدك ما الذى تتحدث عنه ؟ |
| Epidural, düzgün bir Hıristiyan kadının kafa bulmak için tek şansı. | Open Subtitles | التخدير الطبي هو الفرصة الوحيدة للمرأة المسيحية لكي تشعر بنشوة المخدر |
| Eğer o göktaşı çarparsa, insan ırkının yaşamak için tek şansı Alfa bölgesinde olacak. | Open Subtitles | إذا ضربنا ذلك الكويكب. الفرصة الوحيدة لنجاة الجنس البشري سيترك للموقع ألفا |
| Onları durdurmak için kullanabileceğimiz elimizdeki tek şansı az önce vurdun. | Open Subtitles | أنت قتلت الفرصة الوحيدة التي كانت ستعلمنا ايقافهم |
| Sadece iki blok uzaktayım. Bu onun tek şansı olabilir. | Open Subtitles | أنا أبعد قليلاً عن المشرحة من المحتمل أنها فرصتها الوحيدة للنجاة |
| Doktor, uygun bir zaman olduğunu söylemiş. tek şansı olduğunu düşünmüş. | Open Subtitles | الطبيب قال بأن الوقت كان مناسباً لقد ظنت بأن تلك كانت فرصتها الوحيدة |
| Çünkü böylece en azından yükselmek için tek şansı patronuyla yatmak olan... | Open Subtitles | لإنه عندئذ على الاقل لن تكوني سكرتيرة حيث فرصتها الوحيدة في الوصول الى مكان ما |
| Kurtulmak için tek şansı fark edilmeden nöbetteki Bosnalı muhafızı geçmek. | Open Subtitles | فرصته الوحيدة للنجاة هي التسلل وتخطي الحارس البوسني الذي يتولى المراقبة |
| Kaçmak için tek şansı bir an önce sınırı geçmek. | Open Subtitles | فرصته الوحيدة للهروب هي عبور الحدود بسرعة. |
| Ve bunun veri toplamak için tek şansı olduğu manasına geldiğini biliyordu. | TED | وذلك يعني أنها علمت بأنه لديها فرصة واحدة فقط لجمع البيانات. |
| Bu Michael'on tek şansı. | Open Subtitles | انها الفرصه الوحيده التي لدى مآيكل |
| Yıllığa girebilmenin tek şansı, onu senin hatırana adamaları olur ancak. | Open Subtitles | فرصتك الوحيدة في بالظهور في الكتاب السنوي هو عندما يهدونه إلى روحك |
| Onu durdurmanın tek şansı bu gece olacak taç giydirme töreninde tüm güce kavuşmadan. | Open Subtitles | فرصتنا الوحيدة لتَوَقُّفه سَيَكُونُ اللّيلة، قَبْلَ أَنْ يَستلمُ سلطاتَه الكاملةَ في التتويجِ. |
| O şımarık bir çocuk, ve ordu onun tek şansı! | Open Subtitles | انه فتى مدلل و الجيش فرصته الوحيده |
| Ve tek şansı onu tutuklayan polisin itibarını zedelemekti, ve bu da Adam Kirk'tü. | Open Subtitles | والفرصة الوحيدة كانت بإتهام الشرطي الذي قبض عليه، وكان هذا الشخص آدم كيرك |
| Onların çiftleşmek için tek şansı, bir dişiyi sinsice pusuya düşürmek. | Open Subtitles | فرصتهم الوحيدة للتزاوج اعتراض الاناث بطرق ملتوية |
| Lütfen. Haklıysan yaşamak için tek şansı bu. | Open Subtitles | أرجوك، إن كنت محقاً قد يكون هذا أمله الوحيد |