| temel bir soruya eşsiz yanıtlardır: İnsan ve canlı olmak ne anlama geliyor? | TED | إنها إجابات متميزة على التساؤلات الأساسية ماذا يعني كوننا بشر على قيد الحياة.؟ |
| Darwin'in Evrim Teorsi de gerçekte çok temel bir teori. | TED | و نظرية التطور لداروين هي فعلا النظرية الأساسية. |
| Tüm tanıkları yeniden sorguluyoruz ama bu zaten temel bir uygulama. | Open Subtitles | نحن نعيد إستجواب كُلّ الشهودِ، لكن ذلك، بالطبع، فقط إجراء أساسي. |
| Bence çocuklar temel bir adalet duygusuna sahipler, değil mi? | Open Subtitles | أعتقد أنّ لدى الأطفال حسّ أساسي بالعدالة، ألا تعتقد ذلك؟ |
| Özetlemek gerekirse, çünkü; bunun kullanmak zorunda olduğun temel bir teknoloji olduğu endişesinden kurtul. | TED | وذلك حيث يمكننا أولاً تلخيص التخلّص من المخاوف الرئيسية بأنها تكنولوجيا أساسية يجب استخدامها. |
| CA: Ve cesaret, bunu temel bir değer olarak istiyorsunuz. | TED | ك.أ: والشجاعة، أنّت تبحث عنها كصفة أساسية. |
| Matematiksel sicim kuramı bu birleşimi ve aynı zamanda atom altı kuark ve elektronlar için temel bir yapıyı betimlemeye çalışır. | TED | تشرح نظرية الأوتار الرياضية فكرة هذه الوحدة، كما أنها تشرح البناء الأساسي للكواركات الذرية الأولية والإلكترونات |
| Ancak analizlerimizi yaparken, bu iki meselenin, aslında, yönetimin temel prensiplerine bağlantılı olan ortak temel bir nedeni olduğunu fark ettik. | TED | لكن بينما كنا نقوم بتحليلنا أدركنا أنه هناك سبب أساسي مشترك لهاتين القضيتين و هو في الحقيقة متعلق بالركائز الأساسية للإدارة. |
| Bana göre bu problemin anahtarı, tüm bu farklı delme aletlerinin ortak, temel bir fizik kümesini paylaşmasıdır. | TED | وبالنسبة لي مفتاح المشكلة أن جميع أدوات الثقب تتشارك في أحد المبادئ الأساسية في الفيزياء |
| Aslında, çok fazla var, silahları tehlikeli ellerden uzak tutmak gibi temel bir fikirle başlayan. | TED | وفي الحقيقة يوجد وبدرجة كبيرة، بداية من الفكرة الأساسية في إبعاد الأسلحة عن الأيدي الخطيرة. |
| Dipteki milyar konusunda iyimserlik de sağlayacak çok temel bir konu: Emtiya ihtiyacının artması. | TED | الفرصة التي سننظر إليها هي أساس أصيل للتفاؤل بشأن المليار شخص السفلى، وذلك هو إزدهار السلع الأساسية. |
| Bence çocuklar temel bir adalet duygusuna sahipler, değil mi? | Open Subtitles | أعتقد أنّ لدى الأطفال حسّ أساسي بالعدالة، ألا تعتقد ذلك؟ |
| MT: Yanıltma, hayatın temel bir kısmıdır. | TED | م.ت. : الخداع، إنه جزء أساسي من الحياة. |
| Ve bence, hiç küçümsenmeyecek bir şey, bu çok temel bir gerçeğe bağlı: herhangi bir notasyon sistemine bağımlı değiller. | TED | واعتقد بأن ذلك يعود وبشكل أساسي الى حقيقة جوهرية وهي أنهم ليسوا ملزمين بنظام منهجي |
| Bazı sebeplerden ötürü belirli bir müfredat, temel bir eğitim yok. | TED | لسبب من الأسباب، لا يوجد أي منهج قياسي، لا يوجد أي دورة أساسية. |
| Yapılacak en doğal şey bilincin kendisini doğayı oluşturan temel bir yapı taşı olarak ele almak olacaktır. | TED | الشيء الطبيعي للقيام به هو افتراض الوعي ذاته كشيء أساسي، لبنة أساسية للطبيعة. |
| Çünkü bilgi kutuplaşması problemini çözmek için temel bir felsefik düşünce ile bağ kurmamız gerekiyor. O da ortak bir gerçeklikte yaşıyor olduğumuz. | TED | لحل مشكلة التباين في المعرفة سنحتاجُ إلى إعادة التواصل مع فكرة فلسفية أساسية مهمة واحدة: بأننا تعيش في واقع مشترك. |
| DNA yaşamı inşa etmeye yarayan genetik yönergeleri taşımak için gerekli temel bir moleküldür. | TED | الحمض النووي هو الجزيء الأساسي الذي يحمل الأوامر الجينية التي تساعد على بناء عالم الأحياء. |
| Bu bir su arıtma sistemi ve temel bir kısmı uzay istasyonunda suyu arıtma teknolojisi üzerine kurulu. | TED | نظام تنقية المياه، وعنصرها الأساسي يقوم على تقنيات تصفية المياه المستعملة في المحطة الفضائية. |
| Aslında temel bir anormallikten bir diğeri doğuyor. | Open Subtitles | أنني أحصي زمنها على أساس تكامل كل خطأ الى الاخر |
| Birinin nefes gibi temel bir şey için savaş vermesi gibi bir his daha yoktur. | Open Subtitles | فما من إحساس أمتع من رؤية أحدٍ يقاتل لأجل شيء أساسيّ كالتنفّس |
| Kara mayınları konusunda daha temel bir sorun vardır. | Open Subtitles | هناك سؤال جوهري أكثر من ذلك عن الألغام الأرضية. |