| - Thor yalnız değil. - Kırmızı nokta ortakyaşamı simgeler. | Open Subtitles | ثور ليس وحده بالغرفة النقطة الحمراء تشير لوجود سيمبيوت |
| yalnız değil. Ona hayvan ruhunu, totemini gösterdiler. | Open Subtitles | . ليس لوحده ، أروه روحه الحيوانية ، طوطمه طوطم: |
| O yalnız değil. Burada başka ruhlar da var. | Open Subtitles | إنها ليست وحيدة ، هناك أرواح أخرى في هذا المكان |
| - Baban sana çarpan adamı ona arattırıyor. Yani yalnız değil. | Open Subtitles | جعله والدكِ يبحث عن الرجل الذي صدمكِ، لذا فهو ليس وحيداً. |
| Rob, o yalnız değil. Yanında bir kız var. Onu gördüm. | Open Subtitles | روب هو ليس بمفرده هناك فتاه معه أنا رأيتها |
| Artık yalnız değil. O seviyede düşünmüyor. Sadece yemeyi düşünüyor, o kadar. | Open Subtitles | إنه ليس وحيدا بعد الآن إنه يفكر فى الطعام ، هذا هو الحل |
| yalnız değil, şu zenci Amerikalılarla beraber. | Open Subtitles | ليست لوحدها إنّها مع هؤلاء الناس من أصل إفريقي |
| Teyzem şu anda yalnız değil. | Open Subtitles | عمتي ليست بمفردها تماماً في الوقت الحاضر. |
| Ama bir şeyden emin olun, yalnız değil. | Open Subtitles | ولكنني أضمن لكم شيئاً إنه ليس وحده في هذا |
| Kocasının kumsalda çekilmiş resimleri. Tabii, yalnız değil. | Open Subtitles | صور زوجها على الشاطئ , وأنه ليس وحده |
| Ve artık geri döndü. Ama yalnız değil. Son bir isteğin var mı? | Open Subtitles | انه عاد لكن ليس لوحده هل هناك طلبات اخرى؟ |
| Ve, Steven da öyküsünü paylaşıyor, ama yalnız değil. | TED | لهذا ، ستيفن يشارك بقصته ، لكنه ليس لوحده . |
| Eksik bir şey var. Işık. Ve belli ki, bu resimde yalnız değil. | Open Subtitles | ينقصها شيئاً ، البريق ومن الواضح انها ليست وحيدة مثل تلك |
| Dudaklarım şu anda pek yalnız değil, tamam mı? | Open Subtitles | شفتي حالياً ليست وحيدة ، حسناً ؟ |
| - Gördüm. Zanlı evde ve yalnız değil. | Open Subtitles | نعم المشتبه به في المنزل و هو ليس وحيداً. |
| Güneş sistemimiz, sekiz büyük gezegeni ile yalnız değil. | Open Subtitles | نظامنا الشمسي مع كواكبه الثمانية الرئيسية ليس وحيداً |
| Onun yanına dahi yaklaşamayacaksın. O yalnız değil. | Open Subtitles | لن تقترب منه أبداً فهو ليس بمفرده |
| İki kalp atışı var. yalnız değil. | Open Subtitles | اثنين من النبضات القلبية انه ليس بمفرده |
| Ve artık geri döndü. Ama yalnız değil. Son bir isteğin var mı? | Open Subtitles | ولان لقد عاد ، ولكنه ليس وحيدا |
| Yani aslında orada tamamen yalnız değil, değil mi? | Open Subtitles | حسنا , إذن ليس وحيدا هناك صحيح ؟ |
| Belki de yalnız değil başkaları da var | Open Subtitles | ربما ليست لوحدها ربما مُسدّسات أخرى مُوجّهة علينا الآن |
| Ama yalnız değil, öyle değil mi? | Open Subtitles | إنها ليست بمفردها في هذا , أليس كذلك ؟ |
| Hakim Melvoy yalnız değil. | Open Subtitles | إذا ، القاضي ميلفوي ليس الوحيد بهذا الشئ |
| yalnız değil. | Open Subtitles | لست لوحدي. |
| Tamamen yalnız değil. | Open Subtitles | ليس وحيد تماماً |
| yalnız değil. | Open Subtitles | هو لَيسَ لوحده. |
| Arkadaşımın yabancı birisinin sözlerine verdiği tepki, güçlü bir tepki gibi gözükebilir fakat o yalnız değil. | TED | والآن، ربما هذا يبدو كرد فعل مبالغ به من صديقتي تجاه كلام صادر عن شخص غريب كلياً، ولكنها ليست الوحيدة كذلك. |
| Ancak Dünya atmosferik kaçış yaşamakta yalnız değil. | TED | ولكن الأرض ليست وحدها من يخضع لهروب الغلاف الجوي. |
| Sen daktilonun başında hiç yalnız değil misin? | Open Subtitles | ألا تشعرين بالوحدة و أنت جالسة إلى آلتك الكاتبة ؟ |