| Festivaldeyken bir adam bana bacaklarımın arasına nasıl bongo koymaya cesaret ettiğimi sormuşu. | TED | ذات مرة في مهرجان سألني رجل كيف أجرؤ على وضع الطبول بين قدمي |
| Gerçekle yüzleşmeye, düşünmeye, zor sorularla yüzleşmeye cesaret etmeye başladım. | TED | بدأت أجرؤ على مواجهة الحقيقة، وعلى التفكير، ومواجهة الأسئلة الصعبة. |
| Görmeyi o kadar istiyordum ki, artık hayal etmeye bile cesaret edemez oldum. | Open Subtitles | بلغت رغبتي في رؤيته درجة أنني لم أعد أجرؤ على تخيله بعد ذلك |
| Kaderimin daha iyi olacağına umut edecek cesaretim bile yok. | Open Subtitles | أنا حتى لا أجرؤ على تمني أن قدري يتغير للأحسن |
| Televizyon, bir ifadeyle masum bir insanı öldürebilir. Nasıl olur da televizyonun şaka olduğunu düşünmeye cüret ederim? | Open Subtitles | التلفاز يمكنه قتل شخص ببيان واحد فقط، فكيف أجرؤ على التفكير انه مزحة? |
| - Ne cüretle mi? | Open Subtitles | كيف أجرؤ ؟ |
| Kabul etmeme o kadar alıştılar ki reddetmeye cesaret edemiyorum artık. | Open Subtitles | أعتادوا على أن أقبل و على أنى لا أجرؤ على الرفض |
| Benden alınsa bile, size karşı gelmeye nasıl cesaret ederim? | Open Subtitles | إن كنتي تودين إبعادها، كيف يمكنني أن أجرؤ على المجادلة؟ |
| Sadece bu kadarını söyleyebilirim leydim. Ben de cesaret edemem. | Open Subtitles | حسنا، ذلك فقط، يا سيدتي لا أجرؤ على التحدث أكثر. |
| Sesimi çaldılar ve onun sonrasında söylediğim hiçbir şeyin önemi olabileceğini inanmaya cesaret etmedim. | TED | سرقوا صوتي، وفي مابعد، لم أكن أجرؤ على الاعتقاد أن أي شيء يمكن أن أقوله سيكون مهماً |
| Bu klibi hazırlarken Joe's Pub'da şarkı söylediğim bölümü koymaya cesaret edemedim. | TED | لدى القيام بتحرير هذه اللقطات، لم أكن أجرؤ على تحرير لقطة لي أغني في مرقص جو. |
| Başhemşire benden çok hoşnutsuz. Dönmeye cesaret edemiyorum. | Open Subtitles | ورئيسةالممرضاتغاضبة، ببساطة لا أجرؤ على العودة |
| Kollarım onu tutmak için acı çekti ama giysisinin ucunu bile tutmaya cesaret edemedim. | Open Subtitles | كانت ذراعاى تتوقان لضمه لكننى لم أجرؤ حتى على لمس هدب من ثوبه |
| Kollarım onu tutmak için acı çekti ama giysisinin ucunu bile tutmaya cesaret edemedim. | Open Subtitles | كانت ذراعاى تتوقان لضمه لكننى لم أجرؤ حتى على لمس هدب من ثوبه |
| Beni çok korkutmuştu, bir daha kapıya dokunmaya cesaret edemedim. | Open Subtitles | أخافني كثيراً، بحيث لم أجرؤ بعدها على لمس الباب. |
| Faizleri o kadar yüksek ki daha önce gitmeye cesaret edememiştim ama artık bunun için endişelenemem. | Open Subtitles | ولكن نسبة الفائدة عالية جداً لذلك لم أجرؤ على الذهاب سابقاً لكن لم أعد أبالى بذلك |
| Birisini öldürdüm ama parasını almaya cesaret edemeyip sakladım mı? | Open Subtitles | أأقول لهم إني قتلت ولم أجرؤ على أخذ المال؟ |
| Benim onları sevmeye, silah yerine Tanrı'ya güvenmeye cesaretim var. | Open Subtitles | إنني أجرؤ على محبتهم في المقابل و أنا أجرؤ على الثقة بالرب بدلاً من المدافع |
| Seni öpmeyi hak etmiyorum... ve asla seninle konuşacak cesaretim olmadı. | Open Subtitles | أنا لا أستحق أن أقبلكِ ولم أجرؤ يوماً للحديث معكِ |
| Daha fazla mucize olması için dua etmeye cüret edemem. Bir sefer bile olsa. | Open Subtitles | لا أجرؤ على الصلاة من أجل أي معجزات إضافية ، ليس في يوماً واحد |
| Arkama bakmaya cüret edemedim, sonsuzluğa yürüyor gibiydik. | Open Subtitles | لم أجرؤ على الاستدارة, وبدا أن خطواتنا بلا نهاية. |