| İngilizlerin bizim için yaptığı DNA testinin sonuçları elimize ulaştı. | Open Subtitles | لقد تلقينا نتائج تحليل الحامض النووي ولقد أجراه لنا البريطانيون |
| Hayır, hayır, sadece babanın bana yaptığı yalan testindeki cevaplarımı düşünüyordum. | Open Subtitles | كلاّ ،إننى أراجع أجوبتى فى إختبار كشف الكذب الذى أجراه لى أبوك |
| Fakat asıl ilginç olan, onun son yaptığı aramanın ölmeden 90 dakika önce Catherine'in cep telefonuna yapılmış olması. | Open Subtitles | و هذا أمر عادي و لكن ما المهم في الأمر هو آخر اتصال كان قد أجراه كان لهاتفها الخليوي قبل تسعين دقيقة من موته |
| Dr. Holt'un yaptığı romatoloji testi negatif çıktı. | Open Subtitles | فحص الأمراض المفصلية الذي أجراه الدكتور"هولت" أثبت خلوك من المرض |
| yaptığı ilk çağrıymış. | Open Subtitles | . إنّه الإتصالٌ الوحيد الّذي أجراه منه |
| Bardot'un öldüğü gün şehir merkezindeki hukuk firmasına yaptığı aramayı hatırladın mı? | Open Subtitles | " هل تتذكرين الإتصال الذي أجراه " باردو للشركة القانونية يوم وفاته ؟ |
| dedi. Utanmıştı -- yaptığı şeyden değil, aşırı güvenle yapmış olduğu konuşmadan utanmıştı. | TED | وكان محرجًا للغاية -- وليس بسبب إجرائه لعملية استئصال الورم، ولكن بسبب الحديث والذي أجراه مع المريضة، ومن ثقته العمياء. |
| Biz Gerritsen Sahili'ni kardeşine yaptığı aramayı takip ederek bulmuştuk. | Open Subtitles | نعلم فقط ان (غيرتسن بيتش) كانت ذات شأن لأننا تتبعنا الاتصال الذي أجراه (دي ميرفل) إلى أخته |
| - Peki odasından yaptığı telefon araması? | Open Subtitles | -ماذا عن الاتصال الذي أجراه من غرفته؟ |
| Loeb'le yaptığı tüm konuşmalara dair not tutmuştu. | Open Subtitles | باح بكل حديث قد أجراه يوماً مع (لوب) |