| Dış politika önseziler ve belirsiz risklere dayanarak idare edilemez. | Open Subtitles | إن السياسة الخارجية لا يمكن إدارتها على أساس الحدس والتلميحات |
| O zaman balistik tecrübenize ve bu silahla yaptığınız deneylere dayanarak, Bay Johnson, bu merminin bu silahtan çıktığını söyler miydiniz? | Open Subtitles | اذن على أساس خبرتك في القذائف سيد جوهانسن واختبارك لهذا السلاح تريد ان تقول ان الرصاصة انطلقت من هذا السلاح |
| Aile içi şiddetle ilgili asılsız hiçbir iddia gündeme getirilmeyecek. | Open Subtitles | ممنوع ذكر أية مزاعم حيال عنف منزلي لا أساس له |
| Buna göre şakalarımı genel olarak onları güldürecek biçimde düzenler ve değiştiririm. | TED | حينها أقيّم وأعدّل نكتي على أساس ما أعتقد أنه سيكون مضحكا أكثر. |
| Eğer bir su kenarı yakınında gizliyse, efsanenin dayanağı bu olabilir. | Open Subtitles | ومع ذلك ، إذا كانت مخبأة بالقرب من مصدر للمياه من الممكن أن يكون هذا أساس علم الأساطير |
| Evet, ağaçlar ormanların temelidir fakat bir orman, gördüğünüzden çok daha fazlasıdır ve bugün, ormanlara bakış açınızı değiştirmek istiyorum. | TED | نعم، إن الأشجار هي أساس الغابات، ولكن الغابة هي أكثر بكثير مما نراه، وأريدُ اليوم تغيير طريقة تفكيركم حول الغابات. |
| Aynı anda dosyalanan kayıt ve raporlara dayanarak iyi bir tahminde bulunabiliriz. | Open Subtitles | على أساس التسجيلات التي عبأت بنفس الوقت, يمكننا أن نحصل على تخمين جيد وجميل. |
| Hatta bir tedavi bile formüle edebiliriz bir şirket faaliyetleri evreninden seçilmiş başkalarına verilen zararlarla ilgili tipik örnek vakalara dayanarak. | Open Subtitles | مثل طبيب نفسي يتعامل مع المريض. وحتى نتمكن من صياغة التشخيص على أساس ليماثل تاريخ حالة الضرر |
| ABD'nin yanlış bilgiye dayanarak askeri harekat başlatmasından önemli ne var? | Open Subtitles | أمور أهم من أن الولايات المتحدة ستشن حرباً على أساس معلومات مزيفة |
| Babanız hakkındaki dedikoduların asılsız olmasını umuyordum. | Open Subtitles | كنت آمل هذه الشائعات عن والدك لا أساس لها. |
| Müvekkilinin iddiasının asılsız olduğunu kanıtlarsak Bayan Bradley'e hakaret davası açma talimatı aldık. | Open Subtitles | حقاً؟ بمجرد أن نقول أن إدعاء موكلتك بدون أساس موكلنا طلب منا أن نرفع |
| Sen hikâyeni anlat, bende yeteneğimi kullanayım sonrası asılsız davadan, olur biter. | Open Subtitles | تروي القصة، وأؤدي سحري وبعدها دعوى لا أساس لها تختفي |
| Diğer bir deyişle, ırkın, biyolojik ya da bilimsel olarak bir tabanı yok." | TED | بعبارة أخرى، لم يكن للأعراق أي أساس جيني أو مبني على حقائق علمية. |
| Doğal olarak biraz öznel bir seçimdi ama kesinlikle doğru kararı verdiğimizi düşünüyorum. | Open Subtitles | هذه الأمور تتم على أساس شخصي بطبيعتها لكني أعتقد أننا قمنا بالإختيار الصائب |
| Bu Einstein'ın harika fikri idi, temel dayanağı Onun Genel Görelilik Teorisi olan -- ilişkiler tarafından zaman yaratılmıştı | Open Subtitles | كان هذا التبصر العظيم لإنشتاين وكانت تلك أساس نظريته العامة عن النسبية بأن الزمن صنع من هذه الصلات |
| Dikkat, yüksek bilişsel ve duygusal yeteneklerin temelidir. | TED | الإنتباه هو أساس كل المقدرات الإدراكية والعاطفية العليا. |
| (Uğultu) Şimdi size elektrikli arabalar için ses genetiklerine dayalı potansiyel bir sesin nasıl olduğunu göstermek isterim. | TED | والآن أود أن أريكم كيف سيبدو الصوت المحتمل على أساس الجينات الصوتية للسيارات الكهربائية |
| Endişeniz yersiz. Onu Hindistan'a geri göndermek gibi bir niyetim yok. | Open Subtitles | مخاوفك لا أساس لها, ليس لدى أى نية فى إرسالها مجدداً إلى الهند |
| - Beni töhmet altında bırakabileceği gerekçesiyle, cevap vermeme hakkımı kullanıyorum. | Open Subtitles | في واشنطن العاصمة؟ أرفض الإجابة على أساس أنها قد تجرمني |
| Eğer çocukluğumun bir temeli çökmediyse bu doğru düzgün bir akşam yemeği değildir. | Open Subtitles | إذاً, انه ليس عشاءً إلا إذا بعض شكل من أشكال أساس طفولتي محطّمة |
| PETN, ulusal teröristlerin kullandığı baz patlayıcı. | Open Subtitles | مادة مفجرة ,هذا هو أساس المتفجرات المستعملة بين الارهابيين المحليين |
| Biliyorsun ki cazibenin bilimsel temelleri olduğuna inananlar var. | Open Subtitles | هناك من يؤمنون بأن هناك أساس علمي للجاذبية. |
| Bir tanesi, market bazlı fiyatlandırmayı talebi etkileyecek şekilde nasıl kullanacağımız ve kablosuz teknolojileri, ulaşım alanındaki giderlerimizi yüksek oranda düşürmede nasıl kullanabileceğimiz. | TED | واحدة هي كيف نحتاج لاستخدام الأسعار على أساس السوق لتؤثر على الطلب واستخدام التقنيات اللاسلكية للحد بشكل كبير من إنبعاثاتنا في قطاع النقل. |
| İşletmelerin sadece ekonomik katkı temeline göre değil, aynı zamanda sosyal ilerlemeye katkıları ile de rekabet ettiklerini düşünün. | TED | تخيلوا لو الشركات تنافست ليس فقط على أساس مساهمتهم الاقتصادية، ولكن على أساس مساهمتهم في التقدم الاجتماعي. |
| Fitoplanktonlar dünyadaki en büyük besin ağınının temelini oluşturur. | TED | العوالق النباتية هي أساس أكبر شبكة غذاء في هذا العالم |
| Bizi buraya arızî bir sebeple getirdiniz. | Open Subtitles | أنت جلبت لنا هنا بحتة على أساس يتوقف. |