| Licinia artık atalarının neden diri diri gömüldüklerini anlıyordu. | TED | تفهم ليكينيا الآن تمامًا، لماذا تم دفن أسلافها أحياءً. |
| Çürüyen yaprak ve bitkileri yiyor. Tıpkı 400 milyon yıl önce atalarının yaptığı gibi. | Open Subtitles | تأكل النباتات والاوراق المتحللة كما كان يفعل أسلافها قبل أكثر من اربعة مئة مليون سنة مضت |
| Yaşayan mikroplardan elde edilen kanıtlar onların en eski atalarının yüksek sıcaklıkları tercih ettiğini gösteriyor. | Open Subtitles | الأدلة من الميكروبات الحية تُوحي أنَّ أقدمَ أسلافها فضَّلت درجات الحرارة العالية. |
| Bunları paramparça ederek tırnaklarını mükemmel hâle getiriyor. Çünkü ataları da hayatta kalmak için aynısını yaptı. | TED | هي تقطع تلك الأشياء من أجل أن تحافظ على مخالبها حادة، لأن هذا بالضبط مافعله أسلافها من أجل استمرار النسل. |
| Köpekler, ataları olan kurtların aşırı sahiplenici tavırlarını gösteriyorlar. | Open Subtitles | تُظهر كلابهم امتلاكها لطباع أسلافها من الذئاب. |
| Birkaç pervasız evlat suç işledi diye bu aileleri atalarından kalan evlerinden etmeyeceğim. | Open Subtitles | لن أجرّد تلك العائلات من منازل أسلافها بسبب جرائم قلة من أبناءهم المتهورين |
| Yol tutuşlu, teknolojik bir başyapıt olmasına rağmen hâlâ atalarının mavi yaka karakterine de sahip. | Open Subtitles | ولكن في حين أنه هو، تحفة تكنولوجية غريبي، ما زالت لديها من ذوي الياقات الزرقاء شخصية أسلافها. |
| İcadından 10.000 yıl sonra bile, yerel çiftlikler hâlâ Neolitik atalarının ayak izlerini takip ediyorlar, insanlığın en eski ve en sevdiği yiyeceklerden birini hazırlamak için. | TED | ولكن حتى بعد مُضي 10 آلاف عام على اختراعه، ما تزال المزارع المحلية تتبع خطى أسلافها منذ العصر الحجري الحديث، مُصنعةً يدوياً واحدة من أقدم أطعمة البشرية المفضلة. |
| Örneğin, "Kindred" defalarca atalarının Maryland çiftliğine zamanda geri giden bir kadının hikâyesini anlatır. | TED | فمثلًا رواية "كيندريد" تحكي قصة امرأة تُؤخذ مرارًا وتكرارًا إلى الماضي إلى مزارع ماريلاند التي عمِل أسلافها فيها. |
| Külünü atalarının yanına Kiriptur'a götürmemi istemişti. | Open Subtitles | بأنّ رمادها يَكُونُ مع أسلافها في KiritPur |
| Külünü atalarının yanına Kiriptur'a götürmemi istemişti. | Open Subtitles | بأنّ رمادها يَكُونُ مع أسلافها في KiritPur |
| Günümüzde, gövdeleri milyonlarca yıl önce denizlerde yaşamış olan atalarının gövdeleriyle çok az farklılıklar gösteren oldukça fazla sayıda kara hayvanı bulunmaktadır. | Open Subtitles | وكذلك, هنالك اليوم الحيونات الضخمة والمتنوعة تعيش على اليابسة بأجسام مختلفة قليلا عن أجسام أسلافها التي كانت تعيش في البحر منذ زمن بعيد |
| Bebekler bile atalarının yadigârına ilgi gösteriyorlar. | Open Subtitles | تهتمّ الصغار حتى ببقايا أسلافها |
| Mesela Sacajawea, atalarının ruhlarına dua eder... | Open Subtitles | (ساكاجاوى) تكرم أسلافها الروحانيين |
| ataları, muhtemelen benim atalarımın köyünü yakıp yıkan ateşli Rus modelle dışarı çıkacağım. | Open Subtitles | سأخرج مع عارضة الأزياء الروسية المثيرة من المُحتمل ، أنّ أسلافها حرقوا أسلاف قريتي |
| Bu banaydı doğrusu sadece bana değil telefonlarımı kontrol eden Roz'a da ki kendisinin ataları bir zamanlar demiş ki "Ne güzel bir tahta at. | Open Subtitles | حسناً هذه مكالمة على حسابي والمكالمةالأخرىعليوعلىمتابعةإتصالاتي"روز" والتي سمعنا يوماً عن أسلافها يعلقون |
| Ama ataları, nesiller önce Karayiplere göçtüğü için Hindistan'ın neresinden olduğu hakkında çok az bilgi var. | Open Subtitles | و لكن لأن أسلافها كانوا قد نزحوا إلى منطقة الكاريبي منذ أجيال عديدة فإن لدينا القليل من المعلومات عن المنطقة التي كانوا ينتمون إليها في الهند |
| Tıpkı ataları gibi o da sert bir dış gövdeye sahip. | Open Subtitles | مثل أسلافها لديها هيكل خارجي |
| ataları ile ilgili bir şey, cadılar işte. | Open Subtitles | شيء يخص أسلافها السحَرة |
| Leydi Sansa, atalarından kalma mevkisini Boltonlar'dan geri alıp hakkı olan Kıştepesi Leydisi makamını üstlenmek istiyor. | Open Subtitles | السيّدة (سانسا) ترغب أن تستعيد مقرّ أسلافها من آل (بولتون) وتتولّى منصبها الشرعيّ كسيّدة (وينترفيل). |