| Dün sabah gitmek için ısrar etti, sanki bir şeyler canını sıkıyordu. | Open Subtitles | صباح أمس أصرّت على المغادرة و كأنها كانت قلقة بشأن أمرٍ ما |
| Corrine Terwilliger boğasının seks suçlusu olarak kayıtlara geçmesi için ısrar etti. | Open Subtitles | كورين تويرويغير أصرّت على المحاولة لتجعل ذكرها يسجل كمتورط في قضية جنسية |
| Majesteleri, sarfettiğiniz efor için siz ödüllendirme konusunda ısrar etti. | Open Subtitles | ولكن جلالتها أصرّت على مكافأتك نظير مجهوداتك مكافأة ؟ |
| Kayıt şirketin albümünü çıkarmak, ve tüm bu söylentilerden tamamen kurtulmak istediğin yönünde ısrar ediyor. | Open Subtitles | الشركة التي تسجلُ لكِ الأغاني أصرّت على أنكِ تريدين الخروج على الهواء وتقومين بنفي كلّ الشائعات، دفعةً واحدة |
| Hükümet, hepsi için onları ısrarla açlığa ve ölüme sürükleyen bir güç. | Open Subtitles | للكلّ على حدّ سواء ، الحكومة هى القوّة التي أصرّت على إيصالهم للجوع والموت |
| Annemin hala neden kızlı erkekli olması için ısrar ettiğini anlamıyorum. | Open Subtitles | لا زلت لا أفهم لمَ أصرّت أمّي بأن يكون الحفل مختلطًا |
| Dürüst olmadığı konusunda ısrar ediyordu ve sonunda haklı çıktı. | Open Subtitles | فقد أصرّت على انه ليس على المستوى المطلوب ,وكانت على حق, لم يكن كذلك |
| Ama Julie ısrar etti. | Open Subtitles | لكنّها أصرّت, قالت أنه سيكون أكثر مرحاً. |
| Yıllardır çişimi yaparken oturmam konusunda ısrar etti. | Open Subtitles | ولسنوات عدة أصرّت علي أن تجعلني أجلس عندما أتبوّل |
| Kendi montajcısı olması için de ısrar etti. | Open Subtitles | أصرّت على الاستعانة بمونتير خاص بها، أيضا |
| Cumartesi günü annem kendi doktorunu aramak için ısrar etti ve bizimle Cumartesi gecesi Greenpoint'teki ofisinde buluştu. | Open Subtitles | يوم السبت أصرّت أمي أن تتصل بطبيبها وذهبنا لمقابلته في مكتبه ليلة السبت |
| Bu en sevdiği kolyesiydi, o yüzden alamayacağımı söyledim ama ısrar etti. | Open Subtitles | كانت هذه قلادتها المفضّلة لذا أخبرتها أنه لايمكنني أخذها ولكنها أصرّت |
| Eve girmek konusunda pek emin değildim, ama anneniz ısrar etti. | Open Subtitles | لمْ أكُ مرتاحاً لإستعمالها و لكنّها أصرّت |
| Gitmekte de ısrar etti, orada kalmakta da. | Open Subtitles | نعم, أصرّت على الذهاب وأصرّيت على البقاء. |
| Önemli olmadığını düşündü ama eşi hastaneye gitmesi için ısrar etti. | Open Subtitles | ،لقد إعتقد بأنهُ شيءٌ غيرُ مهم .لكن زوجته أصرّت بأن يذهب إلى المستشفى |
| Sen karşı çıkmaya çalıştın, ama ısrar etti. | Open Subtitles | وقد حاولتَ مجادلتها ولكنها أصرّت على ذلك |
| 50 yılı aşkın bir süredir, yiyecek endüstrisi obezitenin çok fazla kalori alıp yeterince egzersiz yapmamaktan kaynaklandığı konusunda ısrar ediyor. | Open Subtitles | لأكثر من 50 عاما أصرّت شركات التغذية بأن السمنة تتسبب من كثرت السعرات الحرارية وعدم التمرن بالشكل الكافي |
| Fakat iyi tarafım yaşamak için ısrar ediyor. | Open Subtitles | لكن مُساعدتي المُفضلة أصرّت على ذلك |
| Kanserden kurtulmamı, tekilaya borçlu olduğumu ısrarla savunup durdu. | Open Subtitles | أصرّت دائماً أنّ التكيلا قتلت السرطان |
| ...Geçmişte benzeri görülmemiş bir grev, ve dördüncü ayına girerken, hükümet ısrarla 20 madenin kapanması sonucu 20.000 işçiyi işsiz bırakacak tasarıyı sunmayı planlamakta... | Open Subtitles | ... في عنفٍ غير مسبوق وإضرابٌ عن العمل طوال الأربعة أشهُر أصرّت الحكومة أنها ستمضي قُدماً |
| Bayan Ashley'in misyondaki ne üdüğü belirsiz bir çocuğu görmek uğruna karıma mesaisini çalışsın diye nasıl ısrar ettiğini biliyor muydun? | Open Subtitles | أتعلم أن السيدة (آشلي) أصرّت أن تعمل زوجتي بدل نوبتها؟ لكي تتمكن من الذهاب لرؤية الطفل المختلط في الإرسالية |
| Bay Lippman, Metresi "Savaş ve Barış" olsun diye ısrar etmiş. | Open Subtitles | سيد (ليبمان)، عشيقته هي التي أصرّت... -على أن يكون عنوانها "الحرب والسلام... ". |