| "Artık torbası." Yemeğini bitirememiş bile, peki neden yemek yapıyordu? | Open Subtitles | عندها أكياس متنقلة لم تستطع إكمال وجبتها، لماذا إذا تطبخ؟ |
| Sıradan bir durum. Emf, sülfür veya büyü torbası yok. | Open Subtitles | المعتاد، لا يوجد موجات كهرومغناطيسية، ولا كبريت، ولا أكياس سحر |
| Tek bir zerre doğru bulunca, çuval çuval pirinç içinde inceleme yaparsınız. | Open Subtitles | تنخلون أكياس رز عادات وتقاليد الشعوب بعد معرفة ذرة واحدة من الحقيقة |
| Ve üç hafta sonra Londra'ya gelip, alışveriş torbalarını taşıyacağım. | Open Subtitles | و بعد ثلاثة أسابيع سآتي إلى لندن لحمل أكياس التسوق |
| Sonra torbalara dolduruluyor, ve yeteri kadar torba olmayınca Narew Nehri üzerindeki bir köprüye gidip kemik tozlarını suya döküyorduk. | Open Subtitles | ووضعوها في أكياس وعندما نجمع أكياس كثيرة نذهب للجسر عند النهر الصغير |
| Marul, salatalık, jambon, ampul ve çöp poşeti. | Open Subtitles | خيار ، خس ، لحم ، أكياس قمامة و مصابيح كهربائية |
| Mercedes 1988 yılına kadar yolcuların tarafına hava yastığı koymamıştı. | Open Subtitles | مرسيدس لم تصنع أكياس هوائية حتى عام 1988 |
| Ya ekibiniz beraberinde sadece birkaç paket tohum getirebilse ve birkaç saat içinde ürün alabilseydi? | TED | ماذا إن استطعت أن تجلب معك بضعة أكياس صغيرة من البذور، ثم تزرع المحاصيل خلال ساعات؟ |
| Yeteri kadar ceset torbası kalmadığında duyduğunuz şeydir. | TED | هو ما تسمعه حين لا يبقى ما يكفي من أكياس للجثث. |
| Sporcuların partnerlerine kum torbası gibi davrandığı profesyonel sporları desteklemeyi bırakabiliriz. | TED | يمكننا التوقف عن دعم الرياضة المهنية حيث يعامل الرياضيين شركائهم باللعب كما لو كانوا أكياس مخصصة للكم. |
| Ve bu kamplarda ölen insanları taşımak için kaç tane ceset torbası gerektiğini tahmin etmede usta hale geldim. | TED | وقد أصبحت متمكنا في توقع كم من أكياس الجثث ستحتاج للأشخاص الذين سيموتون في هذه المخيمات. |
| Aman Tanrım, kahve kokusu mu bu? Yolculuk ederken yanımızda birkaç çuval getiririz. | Open Subtitles | هل اشم رائحة القهوة؟ نحن دائما نجلب بضعة أكياس من الحبوب عندما نسافر |
| Ya da dolabına stokladığı gerçek kan torbalarını kullanır. Bir dakika. | Open Subtitles | أو ستشرب من أكياس الدماء التي في ثلّاجتنا، والتي مونتها للتوّ. |
| Newman, hadi birkaç torba postayı çıkartıp bu güzel şeyleri oraya taşıyalım. | Open Subtitles | نيومان، دعنا نذهب لاحضار بعض أكياس البريد لنأخذ هذه المأكولات الجميلة من هنا. |
| İstersen 8-9-10 tane poşeti bir kupaya koy. | Open Subtitles | ضع ثمانية، تسع، عشرة أكياس شايّ في القدح |
| Yakıt tasarrufu, hava yastığı, radyolu teyp.. | Open Subtitles | استهلاك ممتاز للوقود .. أكياس هواء و مذياع كاسيت |
| Uyuşturucu. Görünüşe göre bağırsaklarında en azından 10 paket uyuşturucu var. | Open Subtitles | أنها مخدرات أنه 10 أكياس على الأقل في أمعائه |
| Sıradan, çirkin alışveriş poşetleri bile hayal edilemeyecek ölçüde sağlam köprülere dönüşebiliyor. | TED | حتى تلك الأمور المملة، المكروهة، أكياس البقالة البلاستيكية يمكن أن تصبح جسراً أقوى مما يتصوره أي شخص |
| Planktondan çok poşet torbalardan bahsedebiliriz. | TED | وحدِّثْ عن أكياس البلاستيك الأكثر من العوالق. |
| Ann Perkins, bu yaklaşım çok iyiydi. Davul ekibi, kişisel hediye çantaları, kaplanlar. | Open Subtitles | آن بيركنس هذا كلام جميل قرع الطبول و أكياس هدايا و نمور أيضا |
| 1998'de, 13 yaşındayken hava yastıkları olmayan bir arabada kaza yapmış. | Open Subtitles | أصيبت قبل عام 98 في حادث دراجة نارية لعدم وجود أكياس هوائية.. في عمر الـ13 |
| Afedersin. Çay poşetlerini bulamıyorum. Bana gösterebilir misin? | Open Subtitles | ،اعذريني، لم أجد أكياس الشاي أيمكن أن تريني مكانها؟ |
| Aslında düşününce bir nevi sıvı ve tuhaf dokulardan oluşan torbalar gibiyiz, etrafı ince bir deri tabakasıyla kaplı. | TED | عندما تفكر بالفعل في ذلك، فنحن نوعًا ما مثل أكياس السوائل وبعض الأنسجة الغريبة محاطة بطبقة رفيعة من الجلد. |
| Çünkü tam o saatte yaşlı kadın para dolu çuvalı sürüklüyor. | Open Subtitles | 35 لأنه حينها تجرّ السيدة الشقراء المسنة أكياس المال عبر الأرضية |