| Çocuk hukuk fakültesinden daha yeni mezun olmuş. Bishop'tan boşanmasına yardım etmesi kendi için pek sağlıklı bir şey değil. | Open Subtitles | أنه ليسَ الشيءُ الأكثرَ أماناً له للقيام بهِ |
| Kızının gürültücü ve uyuz biri olması onun suçu değil, biliyorum ama görmüyor musun? | Open Subtitles | أعلم أنه ليسَ خطئها أن ابنتها صيّاحة مُزعجة، لكن هذا كثير |
| Hayır senin için değil hem de hiç değil.Bizim için. | Open Subtitles | -كلا, كلا يا عزيزتي, أنه ليسَ مِن أجلكِ أنتِ صدقيني أنه مِن أجلنا نحن |
| Mesele hatalı bir şey yapmak değil, Bayan. | Open Subtitles | أنه ليسَ عن أرتكاب الخطأ يا أنسة |
| Devamlı hareket ederseniz kötü değil. | Open Subtitles | أنه ليسَ سيئا" أذا أستمريتم بالحركة |
| Hayır, bu yaptığım bir şeyden değil. | Open Subtitles | لا، أنه ليسَ شيءُ فعلتَه |
| Laure çok üzgünüm. Kolay değil, farkındayım. - Ama gerçeği bilmelisin. | Open Subtitles | (متأسفةٌ لكِ يا (لوريت أعرف أنه ليسَ من السهل ذلك! |
| Katolik de değil hem. | Open Subtitles | كما أنه ليسَ كاثوليكياً |
| Dünyada tek erkek o değil ki! | Open Subtitles | أنه ليسَ الرجل الوحيد في هذا العالمِ ! |
| - Benim değil dedim ya. | Open Subtitles | قلتُ أنه ليسَ ليّ! |