| Orası öyle bir yer ki işler Olması gerektiği gibi gitmiyor. | Open Subtitles | المكان حيث لا تسير الأمور كما ينبغي أن تسير |
| Böyle Olması gerekmiyor, tatlım. Lütfen, haydi gel. | Open Subtitles | لا يجب أن تسير الامور هكذا يا حبيبتي أرجوك ، تعالي الآن |
| - Tam Olması gerektiği gibi oldu. | Open Subtitles | أنها فقط الطريقة الصحيحة ، التي يجب أن تسير الأمور عليها |
| Servetine ve ününe kavuşmak için bu yolun izinde yürümelisin | Open Subtitles | *لتجد طريق الشهرة و الثورة* *يجب أن تسير خلال الوادي* |
| Ölmüşler ama yaşamak istiyorsan, mezarların üzerinde yürümelisin. | Open Subtitles | أنهم ميتين وإذا أردت أن تعيش طويلاً فيجب عليك أن تسير من فوق القبور |
| Sadece başarman için neye ihtiyaç duyduğunu söyle. | Open Subtitles | حدثني عنك أنت كيف تريد أن تسير الأمور ؟ |
| Sadece başarman için neye ihtiyaç duyduğunu söyle. | Open Subtitles | حدثني عنك أنت كيف تريد أن تسير الأمور ؟ |
| Bayanlar ve baylar, Olması gereken bu değildi. | Open Subtitles | سيداتي سادتي , لم تكن هذه الطريقة التي يفترض أن تسير عليها الأمور |
| Bunu nasıl bildiğini bilmiyorum ama bu şekilde Olması gerekmiyor. | Open Subtitles | أنا لا أعرف كيف يجب أن أعرف ذلك ولكن لا يجب أن تسير الأمور هكذا |
| Büyüyünce böyle Olması gerekmediğini fark ettim. | Open Subtitles | لكن عندما نضجت ، اكتشفت أن الأمور لا يجب أن تسير هكذا |
| Böyle Olması gerekmiyordu. | Open Subtitles | لم يكن ينبغي أن تسير الأمور على ذلك النحو. |
| Olması gereken buydu. | Open Subtitles | هذه هي الطريقة التي وجب أن تسير عليها الأمور. |
| Olayların bu şekilde Olması gerektiğine de inanmıyorum. | Open Subtitles | ولا أصدق أن هذه هذي الطريقة التي من المفترض أن تسير عليها الأمور. |
| Böyle Olması gerek. Seni bu işten ancak böyle çıkarabiliriz. | Open Subtitles | يتحتّم أن تسير الأمور هكذا، فهذا سبيلنا الأوحد لتخليصلك من هذا. |
| Ve o yolda sonuna kadar yürümelisin. | Open Subtitles | ويجب أن تسير على ذلك الطريق حتى النهاية. |
| Anto, yürümelisin! Yoksa, donarsın. | Open Subtitles | آنتو " ، يجب أن تسير " و إلا تجمدت |