| O mu burada, şimdi, benim ülkemde, gözdağı veriyor? bu benim ilgilendirir işte. | Open Subtitles | أليس هو الشخص هنا الآن فى بلادى يقوم بتهديدات إذن فهذا هو عملى |
| Öyleyse bu senin için çok önemli bir hafta, öyle değil mi? | Open Subtitles | حسناً إذن .. فهذا أسبوع مهم جداً بالنسبة لك ، أليس كذلك؟ |
| bu adam tüm hayatını yaralı kalplere karşı kampanya yürüterek geçirmiş. | Open Subtitles | إذن فهذا الرجل يمضي حياته كلّها يدير حملات ضدّ القلوب الدامية |
| bu harika. bu dijitalin fiziksel hayatla buluşması. | TED | إذن فهذا عظيم. هنا يلتقي ما هو رقمي بما هو مادي. |
| bu %50 çizgisi, rastgele beklenti. | TED | إذن فهذا هو خط ال50 في المئة للاحتمال العشوائي. |
| bu kişiselleştirme ancak bu denli büyük rakamlara ulaşıldığında başarılabilir | TED | إذن فهذا التخصيص هو شيء يمكن أن يُبنى عبر حسنة الأعداد الكبيرة للدارسين. |
| bu sadece Youtube videolarını izleyerek öğrendi. | TED | إذن فهذا ما تعلمته من خلال مشاهدة اليوتيوب فقط. |
| İşte sosyal medyada sizler hakkında tahminler yürütürken bizim de yaptığımız bu. | TED | إذن فهذا هو ما نقوم به حين نتنبأ بأشياء حولك في الوسائط الاجتماعية. |
| İşte bu Hurtigruten’in 134 saatlik tüm çalışmanın dökümü, sadece bir sayfa. | TED | إذن فهذا بالفعل هو الترتيب الكامل للأحداث لسفينة هرتغرتين، 134 ساعة، مكتوبٌ على صفحة واحدة. |
| bu da ortadaki şeyi bir duvar, üstesinden gelmesi en zor şey durumuna getiriyor. | TED | إذن فهذا يضع الأمر في المنتصف كعمودٍ طويل، الأمر الأصعب وصولًا إليه: |
| Ve bu bir sorun, sadece organlarımız da değil, dokularımız da öyle. | TED | إذن فهذا تحدي, ليس فقط للأعضاء و لكن للأنسجة ايضاً. |
| Dolayısıyla, kanserin engellemesi için bu geliştirdiğimiz yaklaşım, obezite için de faydalı olabilir. | TED | إذن فهذا الإتجاه الذي نتخذه للوقاية من السرطان ربما يمكن أن يطبق على السِمنة. |
| Kocama ne olduğunun bu evdeki ölümlerle bir ilgisi yok. | Open Subtitles | الذى حدث لزوجى ليس له علاقه بحالات الموت فى هذا المنزل إذن فهذا حقيقه |
| Yani bu mesajı alan kişi istisnasız ölecek mi? | Open Subtitles | إذن فهذا يعني أنه إذا ما وصلت لأحد ما رسالة مٌمررة، فهذا يعني أنه سيموت لا محالة. |
| Ben buraya taşındım ve onu temizledim, demek bu yüzden şeytan ruhlu bir insanım. | Open Subtitles | بعد إنتقالي إلى هنا نظفته إذن فهذا يجعلني الشيطان |
| Kısaca, bu adam ülke çapındaki bütün grevleri tertipliyor. | Open Subtitles | إذن فهذا الرجل هو الذي خطط لتلك الاضرابات الجماعية؟ |
| Ama dondurmamız yoktu bu da sadece mayonez ve siyah zeytin. | Open Subtitles | لكن ليس لدينا أي مثلجات إذن فهذا مايونيز وزيتون أسود |
| bu kompozisyonun onun şiirlerinden olacak olması çok kötü. | Open Subtitles | إذن فهذا سيء جداً أن هذه المقالة بين قصائدها. |
| Yani istediğin bu mu? Sanatçı olmak mı? | Open Subtitles | إذن فهذا ما تود أن تكونه، أتريد أن تصبح فنانا؟ |
| Demek bu yüzden o kadar kızgın. Bilgisayarına baktığın için mi? | Open Subtitles | إذن فهذا هو سبب غضبها منك لأنك اطلعت على حاسبها؟ |